yekta kopan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yekta kopan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yekta Kopan: Söylediklerimin teğellerine bakılmasını isterim

 
Dergilere şiir yollayarak başlayan bir yazın hayatı..
Önce Yarın Dergisi’nde 1982’de şiiri yayınlanıyor. Ardından dergiye öyküler, denemeler de gönderiyor. O zamanlar Ankara’da edebi muhitlerde bira ve Birinci sigarası pek tutuluyor. Hiçbir zaman bir aidiyet duygusuyla düşünce cemaatinin içinde olmak istemedim diye herhangi bir gruba dahil olmak istemediğini de açıkça belirtiyor. NTV Gece ve Gündüz Programı  sunucusu, yazar, seslendirme sanatçısı Yekta Kopan’dan söz ediyorum.
 
 
Kopan’ın ilgiyle takip ettiğim, kültür sanatla ilgili yorum ve eleştirilerini, fikirlerini paylaştığı http://filucusu.blogspot.com isimli bir bloğu da var. İyi ki var. İş güç koşuşturmacasında bir nebze olsun nefes almamızı sağlıyor.
İlk kitabı 30 yaşında yayınlanan Yekta Kopan’ın ilk zamanları soyutlamayı kurmaca bir metne nasıl entegre edebilirim diye düşünerek geçmiş. Olay örgüsü içinde yazmaya başlamasının Hayalet Gemi kitabıyla ortaya çıktığını belirten yazar, II. Yeni şiiri ve Güney Amerika edebiyatını sevdiğini özellikle vurguluyor. (sahi Güney Amerika edebiyatını sevmeyen var mıJ )
Askerden sonra Can Yayınları yazarlarından Murat Gülsoy ile tanışıyor. Eserlerinde yolunda gitmeyen insan ilişkilerini işliyor. Öykünün belli bir sınırla yazıldığı 90’lı yıllar en zor zamanlar..
Hangi yazarları izlediniz sorusuna, ‘Karbon Kopya’ya kadar etkilendiğim hepsine, alın işte bunlardan etkilendim dedim, bir çeşit saygı duruşu’ diye cevap veriyor.
Okumanın da geleneğe dayanan bir noktası var
Asıl hedefim iyi bir okur olmak diyen ve yazılan bir satırın peşinde olduğunun altını çizen Kopan, sevdiği, okuduğu, etkilendiği yazarları ise şöyle sıralıyor. Borges, Kafka, Nabokov, Calvino, Çehov, Tanpınar, Oğuz Atay, 50 kuşağının tamamı (modernistler). Feyyaz Kayacan, Özcan Ergüder (Maskeli Balo), Selçuk Baran gibi yazarlar da yine severek okuduğu isimler.
 
 
Ana akımdan çıkmak tu kakadır
Ana akımdan çıkmak okuyucu, yazar ve yayınevi için hoş karşılanmaz, tu kakadır. Biz okuyanlar ana akımın dışına çıkıyorsak erdemli insanlar değiliz. Hayat diye bir şey var. Bunu anlamlandırabilmek, korkularımızla yüzleşebilmek ve hayatı zenginleştirmek için yapıyoruz bunu.
Söylediklerimin teğellerine bakılmasını isterim
Hangi türde yazmayı seviyorsunuz sorusuna 'Türler arası ayrıma katılmıyorum. Nasıl yazmaya başlıyorsam öyle devam ediyorum (roman, öykü..v.s) Tanımlanmış, belirlenmiş anlatım tarzını sevmiyorum. Çerçeveyi sevmiyorum. Söylediklerimin teğellerine bakılmasını isterim. Meselesi olmayan sanata ve edebiyata inanmam.'cevabını veriyor.
Ankara iki şeyi sağladı bana
Ankara’dan İstanbul’a geldiği yılları çölden denize ulaşmak olarak tanımlayan Yekta Kopan ‘Ankara uzun yürüyüşlerin ve sohbetlerin şehridir. Garip yalnızlık duygusu çocukluğunuzu etkiler, sonra yazarsınız. Ankara iki şeyi sağladı bana. Çok okumamı, düşünmemi, araştırmamı ve çok geveze olmamı sağladı. ‘ diyerek Ankara'ya, çocukluğuna, gençliğine bir selam çakıyor. J
İyi ki Ankara’da yaşamış, iyi ki var, iyi ki yazıyor ve iyi ki gevezeJ
İyi okumalar


Hülya Meral

Soru, görüş ve yorumlarınız için lütfen bana yazın..
hulya_meral@hotmail.com
twitter.com/hulyameral
Facebook: Hülya'nın Valizi

 

OĞUZ ATAY ANISINA 'UBOR METENGA BULUŞMALARI'

Adını  Oğuz Atay’ın ‘Korkuyu Beklerken’ adlı kitabında olmayan bir dilde mektuplar yazan örgütün adından alan Ubor Metenga, bir edebiyat buluşması.




Güncel Türk edebiyatının genç ve değerli kalemlerinden, her kitabını merakla beklediğim yazarlar Yekta Kopan, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy Üçlemesi’nin Oğuz Atay’ı anmak için Salon İKSV’de edebiyat meraklılarıyla bir araya geldikleri Buluşmalar’ın Şubat ayı seçkisi, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz reklamcı, şair ve yazar Hulki Aktunç’un ‘Lodos Düğünü’ isimli öyküsüydü.

Ayda bir kez gerçekleşen Buluşmalar’dan arkadaşım sevgili Sergül Sungur (fistikyesili.com) sayesinde haberdar oldum. Mart ayındaki etkinliğe yer kalmaz telaşesiyle hemen rezervasyonumu yaptırdım ve nihayet 27 Mart’ta Tomris Uyar’ın ‘Dikkat Kırılacak Eşya’ öyküsünü çözümlemek ve biraz Tomris Uyar’ın kaleminin yol haritasını onunla tanışmış ve kitaplarını hatmetmiş usta öykü yazarlarından dinlemek için Salon İKSV’nin yolunu tuttum.

Biraz erken varıp arkadaşlarımı beklemeye koyulmuşken hemen yan binasındaki Cafe Nero’da kahvemi yudumlayarak birkaç sayfa çeviriyordum ki arkamdaki masadan Ayfer Tunç’un coşkulu sesiyle ‘kadın ve şiddet’ konusunu çevresini sarmış okuyucularıyla tartışırken, çözümler üretip analizler yaparken buldum.

Niyetim son kitabı ‘Yeşil Peri Gecesi’ ile ilgili birkaç şey paylaşmaktı ama Ubor Metenga Buluşmaları başlamak üzereydi. Bir dahaki sefere diyerek büyük bir kalabalıkla salona doğru ilerledim.
Etkinlik ‘Dikkat Kırılacak Eşya’ öyküsünü fondaki bir erkek sesinden dinleyerek başladı. Güçlü bir monolog ve iç ses üzerinden ilerleyen öykü, faşizmin bireyler üzerindeki etkisinden bahsedip tüm salonu 1970’lere yolculuğa çıkardı.
Dinleme faslı bitip sıra çözümlemeye geldiğinde ilk sözü Ayfer Tunç aldı. Tunç, ‘karşılıksız diyalog’ olarak değerlendirdiği öyküde, 1970’li yıllarla birlikte esen değişim rüzgarlarından, bu değişimin insanlar  ve insanların yaşam biçimleri üzerindeki etkisinden söz etti.
Öyküyle adeta geçmişe götüren bir trene bindim diyen Tunç, ‘Beni etkileyen, doğrudan tarihe götüren bir öykü Dikkat Kırılacak Eşya. 30 sene öncesinden bahsediyor. Dönemin izlerini taşıyor.
İlk okuduğumda  romandaki karakteri kadın sandım, erkek olduğunu sonradan fark ettim. Kadınsı imgelerle yürüyen bir anlatı.  ‘Gavur sigarası’ imgesiyle sınıf meselesine, ‘imzasına aşık bir erkek’ tanımlamasıyla burjuva sınıfına bir atıf var. Örneğin burjuva kadını terimi  o zaman farklıydı. Sınıfsal değişim, kodlar, okuma biçimi zamanla değişiyor. Şimdi burjuva kadını terimi yok. ‘Kat sahibi olmak’ sınıfsal değişimin göstergesiydi.

Sol kültürün dayatmaları vardı o dönem. Çay partisine gitmek, makyaj yapmak, davetlere gitmek bizim kuşağın kadın olmak konusunu ortaya koymasında bayağı zor bir dönemdi sol jargondaki erkeklerde.  Bugün sesimizi çıkardığımız şeylerin o zaman olağan algılandığı bir dönemden söz ediyor kitap.’ dedi.

Tomris Uyar’ın romana hiç yüz vermediğini, öyküde ısrarcı olduğunu öğrendiğim çözümlemede Murat Gülsoy, Uyar’ın romanı 'kötü yola düşmüş edebiyat' olarak algılayan bir görüşten geldiğini söyledi.
Toplumsal statüyü simgeleyen imza imgesine değinerek öyküdeki karakterin ‘Resim..Tehlikeli olabilirdi, bıraktım. Konuşmak da tehlikelidir. Hele konuşmayı bir kez unutmuşsan.' cümlesini değerlendirerek  adamın iyi eğitim almış, konformist, ileriye dönük hedefleri olan ama bunu bir türlü yapamayan, pek çok arayışı olan biri olarak tasvir edildiğinden bahsetti.

Yekta Kopan da öyküyü okurken Ayfer Tunç gibi öykünün çok geç bir noktasında anlatıcının erkek olduğunu fark ettiğini belirterek "Bir ‘zihin içi hesaplaşma’ mı ‘iç ses’ mi diye karar veremedim. Karşılıksız diyalog bir yerden sonra karşı taraf  var mı yok  mu sorusunu sormanıza neden oluyor. ‘Birayla kauçukları silerken’, ‘toz bezleri’ gibi detaylardan anlatıcıyı kadınların içinde yetişmiş ve kadınlardan bu anekdotları almış bir erkek gibi düşündüm.

Öykü faşizm ve faşizmin sıradan etkilerini, yukarıdan aşağıya inen değil aynı hizada sürekli genişleyen bir alan olarak anlatıyor." diyerek bir saat süren etkinliğin son cümlelerini söyledi.
Bir sonraki etkinlik Onat Kutlar’ın İshak adlı kitabından bir öykü olacak.

Can Yayınları’nın desteğiyle ücretsiz olarak düzenlenen Ubor Metenga Buluşmaları’na katılmak için İKSV’nin rezervasyon@iksv.org adresine mail atıp isim yazdırmak yeterli.



HÜLYA MERAL