galata etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
galata etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KARAKÖY'DE SANAT, TARİH VE DAMAK TADI BİRARADA


Karaköy ve Tophane semti yıllardır sessizce vakurunu koruyor ve kıpırdamadan kendisini uyandıracak prensi bekliyordu. Ne zaman ki İstanbul Modern ismiyle 17 yıllık proje Aralık 2004’te 4 numaralı Gümrük Antreposu'nda tamamlandı işte o zaman Karaköy ve civarı uykusundan uyandı. İstanbul Modern ismiyle uluslararası bir ortam yaratıldı ve burası dünyanın her yerinden sanatseverleri ağırlayan modern sanatın merkezi haline geldi.

Özel sektörün öncülüğünde kurulan ilk modern sanat müzesi İstanbul Modern, kısa zamanda özellikle gençler için bir çekim merkezi artık. İnteraktif etkinliklerden sergi salonlarına video alanından kütüphane ve sinemasına derken yaratmaya ve üretmeye meyilli herkesi tek çatı altına toplayıp sosyal bir platform oluşturdu.

İstanbul Modern ile hareketlenen semt, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi içindeki Tophane-i Amire’de düzenlenen sergilerle ve firmaların özel gecelerine evsahipliğiyle daha çok ziyaret edilir hale geldi.

 

Ben de bitmeden yakalayıp Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki Tophane-i Amire’de sergilenen Sürrealist sanatçı Salvador Dali'nin, "İlahi Komedya", "Sürrealizm İzleri", "Gala ile Akşam Yemeği" adlı sergisini görmek için bir program yaptım kendime.

Yıllarca bakımsızlıktan bitap düşmüş şimdilerde yeniden canlanan Galata Köprüsü’nden başlayıp İstanbul Modern’in bahçesinde bitirdim günübirlik gezimi. İtiraf edeyim, Karaköy’ü yeniden koklamak çok iyi geldi.



Sabah kahvaltısı için ilk durağım Galata Köprüsü altındaki Zeno idi. Köprü’nün üstünden sarkıtılmış onlarca oltanın altından geçerek köprü altındaki Zeno’ya geliyorum. Mekan akşamları balık servis ediyor, bazı akşamlar canlı müzik de oluyor. Asıl kalabalık çekildikten sonra yerini sabah sakinliğine bırakıyor. Balık tutmayı hobi edinmiş insanlar sabahın erken saatlerinde yerlerini almışlar. Sabırla balığın oltaya gelmesini bekliyorlar.
 




Zeno’nun kahvaltısı sade ama iştah açan cinsten. Kavurmalı paçanga böreği ve tereyağlı omleti favorim. Karşısındaki Topkapı Sarayı manzaram ve hemen yanındaki Eminönü vapur iskelesine yanaşan, kalkan vapurları izleyerek deniz trafiğinin oluşturduğu gelgitler eşliğinde çayımı yudumluyorum.



Ardından Karaköy İskelesi’ne doğru yürüyüp hemen iskelenin arkasına düşen Yer altı Camii’sini şimdiye kadar hiç görmediğimi fark edip içine giriyorum. İlk kez bir camiiye merdivenle iniyorum ve ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum.

Yapı Horasan tarzı tavan ve kolonlarıyla, mimarisiyle ilgi çekici. Merak edip araştırdığımda şu bilgiler geliyor karşıma..




Rivayete göre Camii, Bizanslıların yaptığı ve yapım tarihi tam olarak bilinmeyen Kastelion kalesinin zindanıymış. Kastelion Kalesinin altındaki bu kolonlarla, sirkeci arasında bağlanan zincirle gemilerin Haliç'e girmesi engelleniyormuş.. İstanbul’un Osmanlıların himayesine geçmesi ile silah cephanesi olarak kullanılmış. Camii o yıllarda kurşunlu mahzen camii adıyla anılıyormuş.. Bugün camii içerisinde zindana defnedilmiş Sahabe-i Kiram’dan Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan İbni Uyeyne’ye ait olduğuna inanılan türbeler var.







Yer altı Camii’sini dümdüz takip edip ilerlediğimde köşede Namlı Gurme’deki izdihamı fark edip içeri girme gafletinde bulunuyorum ama artık çok geç. Pastırmaların biri kafamın üzerinden geçerken bir diğer tarafta karakovan balı tartılıyor, diğer yanda hazır soğuk yiyecekler, kutulara konan köy yumurtaları vs ve bu hengamede aralara serpiştirilmiş masalarda keyif yapan insanlar manzaram..Alış ve veriş o kadar hızlı oluyor ki başım dönüyor ve kendimi hemen yanındaki Karaköy Güllüoğlu’na atıyorum.


Namlı Gurme’ye göre sakin ama kalabalık bir ortam var. Bayramlardaki halini düşünemiyorum bile ama Pazar olmasına rağmen dingin havasında biraz dinlenip baklavalarından tadıyorum.

Güllüoğlu'nun hemen yanında Çerkes Kahvaltısı adında bir mekan var. İçeriye girip neler var diye baktığımda aslında bir menü olmadığını, vitrindeki yöresel ve ithal gurme tatlardan kendi damak tadımıza uygun olanların tartılıp veya pişirilip masaya servis edildiğini öğreniyorum. Pek çok semtte yaygınlaştı artık.


Hemen yanındaki Koska her zamanki gibi rengarenk. Helvalar, baklavalar, şekerlemeler, lokumlar, badem ezmeleri, krokanlar derken Alis Harikalar Diyarı'nda gibiyim. Alacaklarımı sepete attıktan sonra üzerine yaprak fıstık boca edilmiş (!) sıcak helvadan denemek istiyorum.

Şekeriniz varsa aman dikkat, enerji deposu olduğu gibi şekeri olanlar için tadımlık yenmesinde fayda var. Turistler sepetlerini hediyelik lokumlarla dolduruyor.




Koska'dan çıkıp Tophane-i Amire'ye doğru ilerliyorum. Kemankeş Caddesi üzerindeki Fransız Geçidi’nden hiç geçmemiştim. Geçidin girişindeki Bej Kahve’yi de gelecek sefer denenecekler listesine ekliyorum. Keza dışarıdan hoş bir ambiyansı olduğu izlenimini ediniyorum.

Tophane-i Amire’de bilet kuyruğu içerden başlamış caddeye kadar inmek üzere. Serginin son haftası olduğu için yığılma olmuş, özellikle lise ve üniversite öğrencilerinin ilgisi büyük ve nihayet eserleri görmeyi başarabiliyorum. Bir esere aynı anda 3 kişi bakabiliyor olsak da keyifliydi, zihin açıcı ve şaşırtıcıydı.


2 sene önce Sabancı Müzesi’ne gelen eserleri hem daha fazlaydı ve katlara yayılmıştı hem de dünyaca bilindik eserlerdi ama gördüklerim de diğerleri kadar değerliydi. Çıkışta 5 yaşında olduğunu tahmin ettiğim küçük bir kızın Sürrealizmi ve Dali’yi annesine yetişkin bir insan gibi anlatışını ve yorumlayışını izlemek harikaydı..

Tophane-i Amire’den çıkıp kendimi karşısındaki İstanbul Modern'de Van Gogh sırasında buluyorum ancak o kadar uzun bir kuyruk var ve hava o kadar soğuk ki ertelemek zorunda kalıyorum. En güzeli bugünlük geziyi Tophane'deki kafelerden birinde nargile kokuları eşliğinde noktalamak. İstanbul Modern’in buradaki kafeleri de modernleştirdiğini eklemeden geçemeyeceğim.
 
Karaköy şüphesiz pek çoğumuzun zihninde bankalarıyla yer etmiş en eski ticaret merkezlerinden biri. Daha gezecek, görecek pek çok yer vardı. Salt Galata içindeki Garanti Bankası tarafından kurulmuş, geçtiğimiz yıllarda Bir İstanbul Masalı dizisinin çekimlerinde değerlendirilmiş Osmanlı Bankası Müzesi gelecek sefer daha uzun bir zaman diliminde ziyaret etmek istediğim diğer nokta.

Belirtmekte fayda var. Balıkçı malzemelerinden outdoor kıyafet ve aksesuarlara, dalış malzemelerine kadar pek çok seçenekle dolu mağazaları da yine Karaköy'de bulabilirsiniz.

 
Bol keyifler..

 

YAZI ve FOTOĞRAFLAR: HÜLYA MERAL

https://twitter.com/hulyameral







































METROBÜS VE MİNİBÜSTEN SONRA GURMEBÜS

"Metrobüs ve minibüsten sonra İstanbul'un en lezzetli kent etkinliği, yaratıcı ve üretken @s_gurmeler ekibinin İstanbul'a armağanı."

Kendilerine böyle diyorlar...
İstanbul'da 7 tepeli Şehir, 7 Lezzet sloganıyla tarih kokan semtleri keşfetmek için kalkan mavi- pembe 1957 model Mercedes Gurmebüs, semtlerin kendine özgü tatlarını deneyip bizlerle sosyal medya aracılığıyla paylaşıyor.


Ayda bir kez İstanbul’un çeşitli semtlerine gurme turu yapacak olan Gurmebüs, katılımcılarıyla bir “gastronomi şehri” olan İstanbul’un bu yönünü ortaya çıkarmayı amaçlıyor.

2011 sonbaharında başlayan keşif yolculuğunun 2012'deki ilk turu Armada Otel işbirliğiyle Fatih semtine düzenlendi. Twitter'dan kıskançlıkla takip ettiğimi belirtmeliyim. Onlar yedikçe ben yemiş kadar oldum, onlar denedikçe ben de kendime notlar aldım. Ara ara da fırsat bulup fotoğraf paylaştılar takipçileriyle. Instagramdan çekilen fotoğraflar iştah kabarttı.

Karadeniz pidesinden turşusuna, Barbaros yoğurdundan büryan kebabına, satır kebabından perde pilavına, finalde de sarılı burmaya kadar pek çok lezzet denediler.

Gurmebüs proje ekibi bu yeni oluşumu şöyle anlatıyor.

Nilay Tütüncü, “Gurmebüs, İstanbul’da her hafta sonu dostlarımızla amatör olarak yaptığımız lezzet keşiflerini ‘toplu bir şekilde, bir günde gezebilir miyiz?’ fikri üzerinden ortaya çıktı. İstanbul gibi otobüs ve metrobüslerin de popüler olduğu, gastronomik açıdan da son derece önemli bir kentte ‘lezzet keşfetme ideali ile yol alan bir otobüs’ün gerekli olduğunu düşündük. Gurmebüs’ü işte bu heyecan ve idealizm ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz."

Bilal Özerol, “Gurmebüs, bir turdan öte, yaşadığımız bu önemli, zenginlik dolu İstanbul şehrini lezzetleri yönünden keşfetme hareketi, keyifli vakit geçirme fırsatı. Tüm lezzet avcılarını ve İstanbul aşıklarını çok büyük hayallerle yola çıkan Gurmebüs’ümüze katılmaya bekliyoruz."

Ömürden Sezgin, “Avrupa’da benzer turlar var. Hem tarih hem de gastronomi turizmi açısından büyük zenginliklere sahip ülkemizde, özellikle İstanbul’da bu amaca göre düzenlenen turların olmaması ve içimizdeki İstanbul’u tanıma ve tanıtma aşkı nedeniyle böylesi bir projeyi başlattık. Armada Otel ile bu projenin çok başarılı noktalara geleceğine inanıyoruz. Başta tüm İstanbulluları ve lezzetseverleri keşiflerimize bekliyoruz."





Elbette tek başınıza da semti keşfe çıkabilirsiniz ama damak tadına güvenen ve özel tatların izini süren bir grupla aynı masada oturup lezzet kritikleri yapmak daha zevkli olsa gerek.


Bir sonraki tur 4 Mart'ta ve otobüsün kapasitesi dolayısıyla 28 kişi ile sınırlı. Siz de katılmak istiyorsanız Gurmebüs'ü twitterdan @gurmebus ismiyle takip edebilirsiniz. Gurmebüs, Taksim’den aldığı yolcularla, başta Fatih olmak üzere, Beyoğlu, Beşiktaş, Galata, Kadıköy, ve Üsküdar gibi semtlerde lezzet noktalarını keşfedecek.











Hülya Meral
https://twitter.com/hulyameral