beyoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beyoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AŞIKLAR SOKAĞI


 
Kumbaracı Yokuşu’ndan aşağıya doğru inip sağa kıvrıldığınızda sessiz bir sokak karşılıyor sizi. Seher Yıldızı Sokak..

 
Önünde Ekvator bayrağının bulunduğu konsolosluk binası ve kulağınızda sizi aşağıya doğru çağıran güzel tınılar..

 
Müziğin geldiği yere doğru ilerlediğimde grafitilerle renklendirilmiş  duvarlar ve hiç kimsenin yaşamadığını düşündüğüm, terk edilmiş gibi duran iki katlı, cumbalı, gül kurusu boyalı bir ev ile karşılaşıyorum.
 
Evin önüne geldiğinizde müziğin buradan geldiğini anlıyorsunuz, kapının üzerinde ufak bir hoparlör. Gerçekten birilerinin yaşayıp yaşamadığından emin olamıyorum çünkü  içerde parti varmış gibi eğlenceli sesler de geliyor.

Kapıya yaklaştığımda Konsolosluk antetli kağıda üç ayrı dilde yazılmış sevimli nota şaşırıyorum.
 
‘GENÇLER BU MÜZİK SİZİN MÜZİĞİNİZ’…diye başlayan kısa yazı ‘SİZİ KORUDUĞU GİBİ SİZ DE ONU KORUYUN’ diye sonlanıyor.

Meğer bulunduğum yere aynı zamanda Aşıklar Sokağı diyorlarmış.
 


Bu bina bana nedense İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar isimli kitabındaki Rafael’in evini çağrıştırdı. Bu yıkık dökük, bakımsız, kapıları kilitli evin mülk sahibi kimdir bilmiyorum ama sokağı tıpkı Galata’daki gibi şirin cafelerle mecazi ismine yakışır şekle getirme fikri hiç de fena değil;)
 


Hülya Meral

Soru, görüş ve yorumlarınız için lütfen bana yazın..
hulya_meral@hotmail.com
twitter.com/hulyameral
Facebook: Hülya'nın Valizi

KOLOMBİYALI MİSAFİRLERİM VE MİNİATÜRK


 
Geçtiğimiz günlerde Kolombiyalı misafirlerimi ağırladım.

Akşam Circ De Soleil’i izleyecekleri için gündüz onları Boğaz’da gezdirdim ardından pek çoğumuzun yaptığı gibi Taksim’e getirdim. Taksim Meydan’dan tramvayı göstererek başladığımız gezimiz Meydan’ın girişinde hemen sağ tarafta bulunan binanın ne olduğunu sormalarıyla heyecanlı bir hale büründü.

Heyecanlıydı, çünkü sordukları binanın önünden yüzlerce kez geçmeme rağmen o kalabalıkta kafamı çevirip de kendisine bakmaya bir kez bile yeltenmemişim. (İtfaiye binası olduğunu zihnimin derinliklerinden çıkarmaya çalıştım ama emin olmadığım için bir şey söylemedim) ‘Sanırım 19. Yy.a ait bir bina ama ismini bilmiyorum’ derken hemen önündeki ‘çeşme’ye benzer bir tarihi kalıntının ne olduğunu sordular. Daha da eğlenmeye başladık. Çünkü O da daha önce hiç fark etmediğim bir kalıntıydı.

Tam içimden yahu ben onlara Sn. Antoine Kilisesi’ni, Asmalımescit’i, Pera’yı, Çiçek Pasajı’nı, Galata Kulesi’ni gezdirecektim, neler neler soruyorlar, hazırlıksız yakalandım diye düşünürken misafirlerimden biri ortada duran ve herkesin yanından umarsızca geçtiği kalıntıyı kastederek ‘Ülkenizin her adımı tarihle iç içe, mesela Fransa’da olsa çevresini tel örgü ile çevreler, başına da güvenlik dikerler, kimsenin dokunmasına izin vermezlerdi, sizde pek kıymeti bilinmiyor sanırım’ dediği an yüzüm mor, kırmızı, yeşil renge büründü :( Fazlasıyla haklıydılar. ‘Aman canım bizde onlardan çok, devlet hayatta bunun için güvenlik istihdam etmez’ de diyemeyeceğime göre bir süre susmakla yetindim.

Kendi adıma, yaşadığım ülkeye ait pek çok yeri gezip görmenin iç rahatlığını yaşarken ve havasını soluduğum şehri, tarihini, mimarisini çok iyi biliyor olduğumu düşünürken Kolombiyalı misafirlerim beni afallattı. Neyse ki konuyu hemşehrileri Shakira'ya getirdim de biraz ortam değişti:) 

Kültür ve tarih mozaiği Miniatürk
 
Ertesi gün onları biraz tarihimizi ve kültürümüzü, nasıl bu günlere geldiğimizi anlatmak ve biraz da mimarimizi göstermek için geçmiş binyıllara ait yapıların sergilendiği Miniatürk’ü gezdirmeye koyuldum.
Sümela Manastırı
 
Artemis Tapınağı’ndan Zeus Sunağı’na, Efes Kütüphanesi’nden Aspendos’a, Kapadokya’dan Pamukkale’ye uzanan eserleri görünce şaşkınlıklarını gizleyemediler.  
St.Antoine Kilisesi

Miniatürk tam bir kültür ve tarih mozaiği..
Aspendos -Antalya


Efes Antik Kenti- Kütüphane

Masal içinde masal adeta. Mardin Taş Evleri’ni seyre dalmışken bir anda kendinizi   Mostar Köprüsü’nde ya da Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin önünde bulabiliyorsunuz.
 
Mardin
 
O kadar usta ellerden çıkmışlar ki her şey minimal, her türlü detay eserlerin üzerine özenle işlenmiş.
Mostar Köprüsü
İhtişamlı saraylar, yalılar, köşkler, gemiler, yollar, kervansaraylar, manastırlar, tren garları, tarihi okullar; İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kabataş Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi.
 
Kuleli Askeri Lisesi
 
Urfa - Balıklı Göl
 
Yapay göletin üzerine yapılmış 43 metre uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü,
 
 
uçakların hereket ederek kendilerini sergilediği Atatürk Havalimanı, Nemrut Dağı Kalıntıları, Mevlana Türbesi, Süleymaniye Camii,

Atatürk Havalimanı

 İzmir Saat Kulesi, Malabadi Köprüsü, Amasya Evleri, Çanakkale Şehitlik derken adeta büyüleniyorsunuz. 
Amasya Evleri
 
Atatürk Olimpiyat Stadı’nın önüne geldiğinizde ‘We are the champions’ şarkısı ve alkışlar, ıslıklar, maç coşkusu…
 
Pek çok İstanbullu'nun her gün saatlerini geçirdiği TEM Otobanı’nın bir kesiti de unutulmamış.
 

TEM Otobanı

 
Atatürk’ün nostaljik vagonu Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda.

 
Her biri 25’te bir oranında küçültülen maketlerin önünde Türkçe, İngilizce, Fransızca, Japonca, İspanyolca, Rusça, Arapça, Farsça ve Almanca bilgilendirme sistemi bulunuyor. Diğer müzelerdeki gibi kulaklıkla gezmenize gerek kalmıyor.
 
 
Miniatürk içinde çocuklar için bir lokomotif dolaşıyor. Temsili bir kömür vagonu bile var.
 
 
 
Çocuklar için ayrıca Truva Atı şeklinde bir park alanı, Osmanlı Kalesi, Masal Ağacı ve Trambolin gibi alanlar da dizayn edilmiş.
 
 
Ayrılırken Türkiye tarihi üzerine yeniden düşünmemek mümkün değil. Medeniyetin beşiği Anadolu, ihtişam dolu Osmanlı geçmişimiz ve ülkemizin temellerinin atıldığı Kurtuluş Savaşı sonrası Mustafa Kemal Atatürk  Türkiye’si..

Haa misafirlerim bu maketleri nasıl mı buldu?

Bayıldılar. Üstüne basa basa ‘Kıymetini bilin’ diye tekrarladılar..
 








Hülya Meral

Soru, görüş ve yorumlarınız için lütfen bana yazın..
 
hulya_meral@hotmail.com Facebook: Hülya'nın Valizi
 



 

 

 

Beyoğlu Sahaf Festivali ve Nostalji

 
Bu yıl 6.sı düzenlenen Beyoğlu Sahaf Festivali’ni nihayet geçtiğimiz gün görebildim.
İlk yıllarında pek çok kitap kurdunun ve eski plak koleksiyoncularının çantalarla gelip alışveriş yaptığı festivalde, bu yıl da önceki yılları aratmayan görüntüler vardı.
 
Tam 65 sahaf ve kitabevinin katıldığı festivalde,  45’lik plaktan yayılan eski Ajda Pekkan şarkılarını dinleyip diğer yandan kitap karıştırıp posterlere bakabiliyorsunuz. Pikaptan yayılan ses (Ajda Pekkan'ın gençliğini hatırlayacak yaşta olmasam da:) ) nostalji yaşamanızı sağlıyor.
 
Osmanlıca veya Türkçe gazeteler,
 
siyah- beyaz aile fotoğrafları, antika değerindeki Jimi Hendrix’ten Beatles’a, Orhan Gencebay’dan  Ömür Göksel’e taş plaklar, 45’likler, longplay’ler,
 
 
sarı kağıda basılmış kitaplar, kartpostallar, Leman, Hıbır, Penguen, Lambak, Gırgır gibi karikatür dergilerinin yıllar yıllar önceki sayıları,
 
kültür-sanattan seyahate, mimariden, yemek kültürüne yüzlerce derginin eski sayılarını bulabiliyorsunuz. Plak görüp fiyatının pahalı olduğunu düşünüyorsanız, oyalanmayın ve alın, seneye %50 daha pahalıya almak zorunda kalabilirsiniz..
 
Dolaşmaktan yorulan ve ara vermek isteyenlere festival alanının ortasında çay-kahve içmek  isteyenler  için özel alan ayırmışlar. İsterseniz Haliç manzarası yönüne doğru da birkaç masa mevcut, günbatımını izleyip aldıklarınızı karıştırabiliyorsunuz.
 
Yurtdışına göre bazı şeylerde fiyatlar pahalı diyebilirim. Hatta bazı yeniye yakın kitapların sıfırını herhangi bir kitapçıdan daha uygun bir rakama alabiliyorsunuz, o yüzden alışverişinizi iyi düşünerek yapın derim.
 
 
 
'Sen neler aldın?' derseniz birkaç eski kitap ve tabii ki seyahat ve kültür- sanat dergileri..Özellikle Atlas Dergisi'nin 1993 basımı 3. sayısını bulunca hemen aldım.



Bu sayıda yıllar geçse bile hala konuşulan Mayalar ve Sırları yazısı yer alıyor. Dergideki görseller o zamanki teknolojiye rağmen mükemmel!
 
 
Pikaplar, taş plaklar, eski kitap ve dergi kokusu, posterler, mecmualar..Aaa bir saniye, bizim pikap nerdeydi!!!
 

 Hülya Meral


Soru, görüş ve yorumlarınız için lütfen bana yazın..
Facebook: Hülya'nın Valizi

 
 
 

METROBÜS VE MİNİBÜSTEN SONRA GURMEBÜS

"Metrobüs ve minibüsten sonra İstanbul'un en lezzetli kent etkinliği, yaratıcı ve üretken @s_gurmeler ekibinin İstanbul'a armağanı."

Kendilerine böyle diyorlar...
İstanbul'da 7 tepeli Şehir, 7 Lezzet sloganıyla tarih kokan semtleri keşfetmek için kalkan mavi- pembe 1957 model Mercedes Gurmebüs, semtlerin kendine özgü tatlarını deneyip bizlerle sosyal medya aracılığıyla paylaşıyor.


Ayda bir kez İstanbul’un çeşitli semtlerine gurme turu yapacak olan Gurmebüs, katılımcılarıyla bir “gastronomi şehri” olan İstanbul’un bu yönünü ortaya çıkarmayı amaçlıyor.

2011 sonbaharında başlayan keşif yolculuğunun 2012'deki ilk turu Armada Otel işbirliğiyle Fatih semtine düzenlendi. Twitter'dan kıskançlıkla takip ettiğimi belirtmeliyim. Onlar yedikçe ben yemiş kadar oldum, onlar denedikçe ben de kendime notlar aldım. Ara ara da fırsat bulup fotoğraf paylaştılar takipçileriyle. Instagramdan çekilen fotoğraflar iştah kabarttı.

Karadeniz pidesinden turşusuna, Barbaros yoğurdundan büryan kebabına, satır kebabından perde pilavına, finalde de sarılı burmaya kadar pek çok lezzet denediler.

Gurmebüs proje ekibi bu yeni oluşumu şöyle anlatıyor.

Nilay Tütüncü, “Gurmebüs, İstanbul’da her hafta sonu dostlarımızla amatör olarak yaptığımız lezzet keşiflerini ‘toplu bir şekilde, bir günde gezebilir miyiz?’ fikri üzerinden ortaya çıktı. İstanbul gibi otobüs ve metrobüslerin de popüler olduğu, gastronomik açıdan da son derece önemli bir kentte ‘lezzet keşfetme ideali ile yol alan bir otobüs’ün gerekli olduğunu düşündük. Gurmebüs’ü işte bu heyecan ve idealizm ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz."

Bilal Özerol, “Gurmebüs, bir turdan öte, yaşadığımız bu önemli, zenginlik dolu İstanbul şehrini lezzetleri yönünden keşfetme hareketi, keyifli vakit geçirme fırsatı. Tüm lezzet avcılarını ve İstanbul aşıklarını çok büyük hayallerle yola çıkan Gurmebüs’ümüze katılmaya bekliyoruz."

Ömürden Sezgin, “Avrupa’da benzer turlar var. Hem tarih hem de gastronomi turizmi açısından büyük zenginliklere sahip ülkemizde, özellikle İstanbul’da bu amaca göre düzenlenen turların olmaması ve içimizdeki İstanbul’u tanıma ve tanıtma aşkı nedeniyle böylesi bir projeyi başlattık. Armada Otel ile bu projenin çok başarılı noktalara geleceğine inanıyoruz. Başta tüm İstanbulluları ve lezzetseverleri keşiflerimize bekliyoruz."





Elbette tek başınıza da semti keşfe çıkabilirsiniz ama damak tadına güvenen ve özel tatların izini süren bir grupla aynı masada oturup lezzet kritikleri yapmak daha zevkli olsa gerek.


Bir sonraki tur 4 Mart'ta ve otobüsün kapasitesi dolayısıyla 28 kişi ile sınırlı. Siz de katılmak istiyorsanız Gurmebüs'ü twitterdan @gurmebus ismiyle takip edebilirsiniz. Gurmebüs, Taksim’den aldığı yolcularla, başta Fatih olmak üzere, Beyoğlu, Beşiktaş, Galata, Kadıköy, ve Üsküdar gibi semtlerde lezzet noktalarını keşfedecek.











Hülya Meral
https://twitter.com/hulyameral

ORTADOĞU'NUN YILDIZI FALAFEL

Siz de benim gibi nohut hastasıysanız, bir de baharatlı aperatiflere bayılırım diyorsanız Falafel House tam b(s)izlik..

Taksim Meydanı’ndaki Simit Sarayı’nın olduğu sokak yani Talimhane’deki Şehit Muhtar Caddesi’nde bulunan falafel dükkanı oturup uzun sohbet etmelikten ziyade atıştırmalık için ideal.



Hiç denememiş olanlar için falafel’i nohut köftesi diye tanımlayabilirim. Nohut, soğan, fesleğen toplarının yağda kızartılmasıyla oluşmuş falafel, Ortadoğu’nun vazgeçilmez alışkanlığı.

Lübnan mutfağının yıldızı olarak bilinen bu lezzet Filistin, Mısır ve İsrail’de de sık tüketilen bir yiyecek. Keza Falafel House Filistinliler tarafından işletiliyor. 6’lı toplar halinde sunulan falafelin yanına isterseniz yine nohuttan yapılan hummus (bizim humus) ve tabbule alabiliyorunuz. Acelem var derseniz falafel dürüm veya falafel pita da hazırlayabiliyorlar.

Bu lezzeti sadece Ortadoğu’ya özgü diye sınırlamak yanlış olur, nitekim Avrupa’da da cornerlarla yayılan, hazır paketlerde soğuk olarak satılan etnik bir tat falafel.

Canınız Beyoğlu’ndan ayrılırken Kızılkayalar çektiyse bir sefer de Falafel House’u denemenizi tavsiye ederim. Üstelik daha hafif, kalorisi daha düşük.

Afiyet olsun

Hülya Meral

https://twitter.com/hulyameral

HERKES BU KADINI DİNLİYOR !



Bana göre dünyanın en kötü müziği otobüste, minibüste, kampüste, sokakta, asansörde yanında duranın kulaklığından yayılan müziktir. Ancaaak bu fikrimi değiştiren biri var son günlerde. Jehan Barbur..
Yanımdan,sağımdan,solumdan geçen pekçok kişinin mp3'ünde bu ismin sesi son ses kulaklarımı şenlendiriyor.
İlk siyah-beyaz albüm fotoğrafını görmüştüm gazetede. Nedense tarzını Fransızlara benzetip burun kıvırmıştım. Radikal'de küçücük bir alanda ismini ve cismini görünce Radikalciler önerdiyse birşey vardır bu hatunda diyerek youtube'a girip dinlemeye başladım.
Tarzı neymiş bir bakalım, beğenirsem alırım cd'sini diye düşünürken (itiraf edeyim limewire kapanıp da ücretsiz müzik yükleme olayımız bitince kahroldum..:) ) kulağıma gelen sesin verdiği huzurla koltukta kıvrıldım, bıraktım kendimi O'nun dinginliğine, büyüsüne, sihrine..

İlk dinlediğim şarkısı "Dinlen bir nefes al" sahiden nefes aldırıyor. Dupduru sesin akışına bırakıp gidiyorsunuz kendinizi..


Sonraki dinlediğim şarkı "Neden". Yağmur sonrasının sakinliği gibi..Biraz hüzün kokuyor ama "yorgunluktan mı bu halim/ düşünmek bile zor" deyip sizi geri dönüp düşünmeye itiyor.

 

Sıradaki "Gidersen" idi. Klibindeki görüntüler İtalyan şarkıcı Nina Zilli'yi anımsatsa da sesin ve müziğin yumuşaklığıyla buluşunca tezatlık şaşırtabiliyor..

"Gidersen bana da bir dengini yolla" diyecek kadar lütufkar "Gideceksen durma" diyecek kadar cüretkar..


Hele bir "Öylesine"si var ki kendinizi Everest'in tepesine çıkmış, boşlukta sallanıyor hissediyorsunuz adeta. Sözlerin naifliğine bakınız.
 
İçimi avcuna döksem
Beni azıcık çözer miydin
Düşümü aklına katsam
Yemin tutsa kalbim
Beni sever miydin
Sonradan öğreniyorum ki "Hayat" ve "Leyla" şarkısıymış asıl dillerde dolanan. Dillerde dolanan dediysem radyolarda pek duyamazsınız Barbur'u.
Akustik sound ile kendine özgü bir tarzı var. Özellikle dımtıs müzik değil de yağmur cama vururken kahve kokusunu içinize çekip de kitabınıza daldığınızda çok keyifli gelebilir veya Taksim'deki bildik barlardan birinde, elinizde biranız, şarabınız canlı performansını izleyebilirsiniz. Takip etmek için http://www.jehanbarbur.com/ ziyaret etmeniz yeterli.
Kendi deyimiyle gidilen her yerden topladığı ve sürgülü naylon poşetlere doldurduğu sıvı, katı cisimleri var evinde. Kum, taş, cam, yazı, mürekkep, göz yaşı, pas, kahkaha, boya, yün, kıl, tüy, kir, koku..Yalın ayak, yalın akıl çıkılan bir akşamüzeri sefası..
1980 Beyrut doğumlu müzisyenin çocukluğu O daha 2 yaşındayken çıkan savaş sebebiyle zorunlu göç uğrayarak İskenderun'da geçiyor. Piyano çalınan, şarkılar seslendirilen, Fransız şansonları dinlenen bir evde büyüyor. Bilkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunu. 6 yıldır İstanbul'da yaşıyor.
 
Bülent Ortaçgil ve Zuhal Olcay bu incinin günyüzüne çıkmasına önayak oluyor. Barbur, Gece Sesleri ve Sır Gibi dizilerinin müziklerini seslendiriyor. Şimdilerde "Hayat" adlı albümünün heyecanı ve hareketliliğinde.
Bir sergüzeştin eteğindeki taşları, çiçekleri, ıhlamur ağaçlarını, kırılmışlıklarını, coşkularını dinlemek isteyenler bu kadife sesi ıskalamayın..
Hülya Meral