PLASTİK PRENSES: KATE MIDDLETON


Dünyanın en ünlü anne adayı o. Sadece İngiltere’nin değil uluslararası basının gözü dört buçuk aylık hamile olan Cambridge Dükü Prens William’ın eşi Düşes Kate Middleton’ın üzerinde. 
Öyle ki Aralık ayında hastaneden taburcu oluşunun ardından, uzun süredir ilk kez basının karşısına çıkan Düşes’in nerdeyse her nefes alışı kameralar tarafından yakından takip edildi.
Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı merkezi ziyaretinde giydiği elbiseden, elbisenin markasına ve fiyatına, saçından taktığı takıya, karnının ölçüsünden fit duruşuna, moraline ve beden dilinin ipuçlarına kadar her detay defalarca yayınlandı.
Kate ise herkesin merakla beklediği, şimdiden ünlü sayılan bebeğin doğum tarihini açıkladı. Haziran ayında aileye katılacak olan bebeğin cinsiyeti şimdilik gizli tutulsa da yakın zamanda ortaya atılan ‘düşes ikiz bebek bekliyor’ iddiaları üzerine yapılan resmi açıklama sonrası bebeğin tekil olacağını biliyoruz.

Düşes’in ziyareti dışında gündemde olan başka bir haber daha vardı ki İngiltere Başbakanı David Cameron bile konuyla ilgili yorumunu  basınla paylaşmak durumunda kaldı.
Çıkan haberlere göre, İngiliz yazar Hilary Mantel kraliyet ailesini eleştirdiği ‘Bring Up The Bodies’ kitabıyla ilgili yaptığı bir konuşamada, Düşes’i magazin odağı olduğu için yererek ‘plastik gülümsemeli vitrin mankeni’, ‘plastik prenses’ olarak nitelendiriyordu. Kimi haberlerde Mantel’in düşesi bu şekilde yermesi ‘an astonishing and venomous attack’ (şaşırtıcı ve zehirli saldırı), 'gurur kırıcı saldırı' olarak yorumlandı.

Mantel ise hakkında çıkan haberlerin sonrasında The Guardian’a yaptığı açıklamada, yayınlanan haberleri ‘tembel gazetecilerin hikayesi’ olarak nitelendirerek iddaları reddetti. 2012 Haziran ayında yayımlanan Bring Up The Bodies kitabıyla ikinci kez Man Booker Prize ödülünü kazanan İngiliz yazar Hilary Mantel ile ilgili çıkan yazılar ve yapılan yorumlar, biraz PR kokuyor gibi geliyor.
Hülya Meral

İngiltere'nin En Popüler Gösteri Sporu: Köpek Yarışı


Manchester Belle Vue Greyhound Stadium’dayım. Köpek yarışı (Dog Race) için günler öncesinden yaptırdığımız rezervasyon günü nihayet gelip çatıyor. Stadyuma öyle bir insan akıyor ki Türkiye’de at yarışlarında bile bu kadar kalabalık olmuyordur.


Stadyumu gezerken bana köpeklerin nerede yarışacağını anlatıp  start noktasını gösteriyorlar. Önümde kocaman bir alan var ama herhalde orada diğer zamanlarda atlar yarışıyor diye düşünüyorum.

Yarışın başlamasına henüz bir saat var. Bu arada piste ve start noktasına 360 derece açıyla konumlanmış Restoran’da yarışı izlemeye gelenlerin tercihine göre Suit menüden bronz, silver ve golden diye isimlendirilen menüler masalara servis ediliyor. Servis tabakları, kadehler,  tatlılar havada uçuşuyor. Eğlence ve yemek bir arada.

Yarışı dışarıda, pistin hemen yanında izlemek isteyenler ellerinde biralarla ve oynadıkları bahis kuponlarıyla yerlerini almışlar bile. 



İlk yarıştan hemen önce bahisler tamamlanıyor, derken önümüzdeki küçük alanda sahiplerinin zorlamasıyla yürüyecek, koşmaya çalışacak sandığım 6 köpek, düdük sesiyle start noktasından öyle bir fırlıyor ki bakakalıyorum. Nefes kesen hızlarını ve çevikliklerini hayretle izliyorum.


Önlerinde onlara yön gösteren turuncu bir bayrak var. 500 metreyi 30 saniyeden az bir sürede koşmaya çalışan köpekler 1.-2.-3. geldiğinde kiminin yüzünde yarışı kazanmanın getirdiği gülümseme var, kimiyse birbiriyle ‘loser (kaybeden)’ veya kendisiyle ‘I’m a looser’ (kaybedenim) diye dalga geçiyor. Yemekler yenmeye, kadehler kaldırılmaya devam ediyor.


Sıra diğer yarışta. Herkesin önünde köpeklerin önceki yarıştaki performanslarını gösteren kataloglar var. Tıpkı at yarışı fikstürü gibi..Her biri 15’er dakika arayla süren toplam 10 yarışta, 2 kez kazanıyorum ama bir yandan da bu kadar hayvan hakları savunucusu varken köpekler bahisle nasıl yarıştırılıyor diye düşünmeden edemiyorum.


Düşündüklerimi yanımdaki seyircilerle paylaşınca Köpek Yarışı’nın İngiltere’nin en popüler gösteri sporu olduğunu ve 1926’dan beri içinde bulunduğumuz Stadyum’da geleneksel olarak bu yarışların gerçekleştirildiğini öğreniyorum. Bu yarışları daha önce hiç duymamış olmam takdire şayan doğrusu.  


Hiçbir haftayı ıskalamadan bahis oynayan Wellington, bana yarışın inceliklerini anlatıyor ve kısa geçmişinden söz ediyor. Söylediğine göre Köpek Yarışı 1926’da başlamış ve kısa sürede tüm İngiltere’ye yayılan popüler eğlence biçimi haline gelmiş.


Özellikle savaş yıllarında katılım patlaması yaşanan Köpek yarışına ilgi o kadar büyükmüş ki, insanlar zevk aldıkları yarışları aynı zamanda sosyal alan olarak değerlendirmiş ve elbette üzerine bahis oynanan bu yarışlar, zamanla paydaşlar yaratmış ve ciddi bir ekonomik çember oluşturmuş. Hatta 1980’lerde "Racing Post World Challenge" adı altında bir yarış düzenlenmiş ve BBC televizyonundan canlı yayınlanmış.


Şimdilerde bu yarışlar için inşa edilmiş Newcastle, Nottingham, Brighton, Birmingham, Sheffield başta olmak üzere 26 lisanslı stadyum var ve her hafta yarış meraklılarını ve bahisçileri ağırlıyor. Bense gelecek yarış için ön rezervasyonumu şimdiden yaptırdım bile.


Hülya Meral
twitter.com/hulyameral