trekking etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
trekking etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

OZGURLUK...

Ozgurluk;
Bazen sadece nefes alabilmek,
Bazen yatalak olmayip saglam ayaklara ve uzuvlara sahip oldugun icin diledigince yurumek, daglar tirmanmak, kosmak, terlemek,


Bazen anoreksiya veya colyak hastasi olmadigin icin diledigini korkmadan yiyebilmek,
Bazen belfitigin olmadigi icin rahatca egilip cocugunu opebilmek, ayakkabiyi kolaylikla giyebilmek,


Bazen demir parmakliklardan cikip gunisigini gormek, Akdeniz'in sularina kendini rahatca birakip ozgurluge kulac atmak,
Bazen Iran'da yasamadigina sukredip surdugun kirmizi ruju polisin eline tutusturdugu cam kirigi dolu pamukla silmek zorunda kalmamak,


Bazen gecenin ucunde ellerin cebinde islik calarak, guvende, sokaklarda yurumek,
Bazen diledigini soyleyebilmek, cekinmeden..
Bazen korkmamak..
Bazen ne zaman nerede oldugunu kimsenin bilmemesi, dunyanin bir ucunda hiclik duygusunu yasamak,
Bazen saatin alarmini kurmak zorunda kalmayip sirf canin oyle istedigi icin istedigin zamanda uyanmak,
Bazen 9-6 calismak zorunda olmamak,
Bazen yapilacak sunumun, girilecek toplantinin stresini yasamamak,
Bazen batti balik yan go diyebilmek :)
Bazen kanatlanmak, ucmak, zihnine engel tanimamak,
Bazen sabaha kadar durmaksizin konusmak,
Bazen ustuste 6-7 film izlemek,
Bazen yamac parasutune atlayip kus misali kanatlanmak,



Bazen denizin derinliklerine dalip rengarenk dunyayi seyretmek, dokunmak, bu renkleri gormeni saglayacak bir cift goze sahip olmak,
Bazen yuzbinlerce kilometre kat etmek..
Sizin ozgurlugunuz nerede?

BALLIKAYALAR'DA KİRLENMEK ve EĞLENMEK GÜZELDİR

 
Kocaeli'nin bakmaya doyulmaz manzaralarından birine, Gebze İlçesi Tavşanlı Köyü'ne bağlı Ballıkayalar Kanyonu'na misafirdik yılın son günlerinde.
 
 
Kanyon yürüyüşü ve tırmanışı için İstanbul'dan Gebze'ye yol alan minibüsümüz, önce Tavşanlı Köyü'ne uğruyor. Köy kahvesinde içtiğimiz çaylar ve yediğimiz poğaçalar sonrası devam ediyoruz yürüyüş güzergahına doğru.
 
Önce küçük bir gölet ve içinde yüzen ördekler ve kazlarla karşılaşıyoruz. Pikniğe gelenler için ahşap bir yapı ve oturma yerleri var.
 
 
Özellikle hafif bir dağ yürüyüşü ve dağ tırmanışı yapmak isteyen maceracıların ve doğaseverlerin uğrak yeri olan bu tabiat parkı ve kanyon, doğanın bütün bakirliği ve cömertliğiyle az sonra önümüzde.
 
 
Çiseleyen ve zemini kayganlaştıran yağmura aldırmadan ekibin müthiş enerjisiyle çıktığımız parkur, ilk başlarda kolay ilerliyor. Kayaların üzerinden geçerek, 1,5 metrelik yan geçişi de atlatıp bir süre sonra şelaleye geliyoruz.
 
 
Ağaçların arkasından dolanıp vadiye tırmandığımızda, vadinin karşısına biraz zorlanarak ama dikkatle geçip dönüş yoluna ilerliyoruz.  
 
 
Dolu atıştırıp da ortalık sakinleştikten sonra ilk girişteki mesire alanında sucuk ve hamsi ızgara partisi bizi bekliyor. Ardından da kestanelerimiz ve dinlendiren göl manzarası eşliğinde içtiğimiz çaylar bonusumuz :)
 
 
Önerim; mutlaka bilekten destekli, kaymayan bir bot ile yola çıkın..


Bizim gibi kış mevsiminde gidiyorsanız parkur sonunda botlarınız bol bol çamurlanacaktır ama kirlendikçe stresinizi atacak ve eğlencenin tadına varacaksınız..
 
Hülya Meral
Facebook: Hülya'nın Valizi
 
 

MOYY (ÇİLEK) OTEL'DE FIRTINA DERESİ'Nİ DİNLEYEREK UYUMAK

Karadeniz'in beni çağırdığı günlerden bir gün. İstanbul'dan Trabzon'a sorunsuz iniyorum ve bir saat uçak yolculuğu sonrasında bir saat de kara yolculuğu yaparak Rize'ye geliyorum.



Maksadım her gelişimde daha çok sevdiğim Ayder'de Gelintülü Şelalesi'nin kenarında mis gibi bir çay içmek, kazanda kaynatılmış sütlü mısırdan yemek, çimene basmak, stres atmak ve Karadeniz'in sohbetine doyamadığım sıcak insanlarıyla birkaç kelam etmek.

Hava şansıma güneşli. Şehre geldiğimde Ceneviz yapımı Rize Kalesi'ne çıkıp bir yorgunluk çayı içtikten sonra soluma denizi, sağıma yeşili alarak ilerlediğim yaklaşık 40 dakika süren yolcuklukla önce Pazar'a sonra sağa sapıp Fırtına Deresi'ni takip ederek Çamlıhemşin'in şirin merkezine geliyorum.


Rizelilere göre buralara kadar gelmişken 'hemşin ketesi' yemeden, bu tadı tecrübe etmeden gitmek büyük kayıp. İniyorum arabadan ve fırından yeni çıkmış hemşin ketesini çayla birlikte yiyebileceğim bir yer bulmaya koyuluyorum, derken bir bakırcı dükkanına giriyorum. Ardından Karadeniz'e özgü Rize bezinden imal edilmiş elbiselerin satıldığı bir başka dükkana.

Sonra evimden aşina olduğum bitki çayı kokusu beni Moyy'a yönlendiriyor.




Moyy Fırtına deresinin kenarında, birkaç kuşaktır aynı aileye evsahipliği yapmış, şimdilerde bu yeşil coğrafyayı keşfe koyulan gezginler ile Karadeniz ve Kaçkar tutkunları için otel hizmeti vermeye başlamış 2 katlı ahşap bir konak.


Yıkılmaktan son anda kurtulmuş Moyy, %100 kestane ağacı kullanılarak inşa edilmiş çevredeki tek yapı diyebiliriz hatta.





Hemşincede çilek anlamına gelen Moyy, Londra'daki moda eğitimini tamamladıktan sonra memleketi Çamlıhemşin'e dönen Özlem Erol'un çabalarıyla yeniden yaşam bulmaya başlamış. İçerdeki herşey -hayatımızı kolaylaştıran birkaç elektronik eşyayı saymazsak- olduğu gibi korunuyor.







6 odaya sahip mini otelde dekoratif amaçlı kullanılan bakır siniler, tavalar, kaplar, ahşap kocaman bir masa, ahşap bir bavul, kuzine soba, çaydanlık, un eleği, çay toplamada kullanılan hasır sepet, tabure, gaz lambası gibi aile yadigarı eşyalar insanı yıllar yıllar öncesine götürüyor. Dokunduğunuz her şeyde geçmişin ve ahşabın sıcaklığını hissedebiliyorsunuz.






Otelin giriş katı moyycafe olarak hizmet veriyor. Çayınızı kahvenizi alıp gazete karıştırmak, içinde bulunduğunuz dekorla 2 nesil önceki Karadeniz'i yaşamak istiyorsanız, konaklamasanız da burada bir mola verin derim.






Arka balkonu ve üstteki 3 odası Fırtına'nın şırıl şırıl akan deresine bakan otelin odalarında dereyi dinleyerek uyuyabilir, cafesinde Özlem Erol tarafından üretilmiş, binbir çiçekten toplanmış taze, mis gibi yayla balından hatta karakovan balından bulabilir, karnınız açsa doğanın torpil geçtiği bu şanslı ilçede yerel tatları deneyebilirsiniz.








Şansınıza hasat zamanından birine denk gelmişseniz çayın nasıl toplandığını izleyebilir, eşsiz habitata sahip yaylalarda gezintiye çıkabilirsiniz.




Benim şimdiden burnuma muhlama, tereyağlı karalahana dolması ve kuzine sobada pişmiş mısır ekmeğinin kokusu geldi bile..


Karadenizlilerin deyimiyle Oyy MOYY!

HÜLYA MERAL
















ZÜMRÜT YEŞİLİ CENNET: NATURKÖY



Ayağımı uzun süredir yeşile ve toprağa basmamıştım. Yeşile ve doğaya doymak için İstanbul’dan erken bir saatte çıkıp Sapanca’ya doğru yola koyuldum yine. Sapanca Gölü’ne yaklaşık 2 kilometre mesafedeki gizli vaha Naturköy’ü bulmam zor olmadı.


Sapanca Arifiye Otoban çıkışından sonra üçe ayrılan sapaktan soldaki Mahmudiye Köyü tabelasını takip ederek köyün girişindeki ormanlık bölgeye ulaştım. İki tepenin ortasına kurulmuş köy, Osmanlı- Rus Savaşı sonrasında yani yaklaşık 120 yıl önce Kafkasya’dan göç eden Gürcülerin bir kısmının gelip tıpkı Kafkasya’daki dağlık ve ormanlık alana benzerliği sebebiyle bu alana yerleşmesiyle kurulmuş.



Zengin bitki örtüsü, toprağı, bol ve gür su kaynakları ve iklimi yıllarca burada yaşayan halka o kadar cömert davranmış ki nereyi kazsanız adeta bereket fışkırıyor.


Dağların arasına kurulmuş onlarca alabalık tesisiyle ünlenmiş köyde alabalığın yanı sıra et ve balık yemeyi tercih edenler için geniş alana yayılmış ve orman içindeki 4 kilometrelik yürüyüş parkuruna sahip mesire alanı Naturköy, bahçesindeki gölet ve ördekleriyle




ziyaretçilerine sunduğu nitelikli hizmet ve servis kalitesiyle diğerlerinden ayrılıyor. Henüz üç yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen hem İstanbul’dan hem çevre illerden özellikle haftasonu ziyaretçi yoğunluğu olan tesis 12 ay açık.


Çeşit çeşit peynirleri, Artvin’den gelen kestane balı ve Trabzon tereyağıyla donatılmış göz dolduran köy kahvaltısı ve leziz çay keyfinin ardından çevreyi dolaşmak ve keşfetmek üzere öğlen saatlerine doğru hep birlikte ormana yürüyüşe çıkıyoruz.





Solumuza akan Mahmudiye deresini ve ağaçları, sağ tarafımıza yeşilin her tonunu kendinde barındıran zaman zaman da kaplumbağa, kurbağa gibi doğadan arkadaşlarımızın eşlik ettiği dağ yolunu alarak yürüyüşümüzü tamamlayıp tekrar nehir kenarından Naturköy’e geri dönüyoruz. Samanlı Dağları’nın karlarından beslenen dere, köyün her daim yemyeşil kalmasına olanak sağlıyor.





Naturköy’ü Naturköy yapan isim Fikret Bey bize tesislerini ziyaret eden misafirlerinin en çok tercih ettikleri tereyağlı kuzu saç kavurma ile kaşar peynirli mantar güveci tavsiye ediyor.



Övüldüğü kadar leziz saç kavurmayı yedikten sonra Fikret Bey tarihte Bitinya yarımadası olarak bilinen Kocaeli yarımadasında yaşamış Romalıların ve sonrasında Bizanslıların verimli toprakları keşfedip burada uzun yıllar yaşadığını anlatıyor.



Yapılan arkeolojik kazılar sonucu çıkan çanak, çömlek, su yolu ve mermer mezar kalıntıları bunun kanıtı.

Oksijene doymak, ayağımı toprağa basıp rahatlamak, biraz da kuş sesleri eşliğindeki doğa yürüyüşüyle efor harcamak istiyorum diyorsanız Naturköy, zümrüt yeşili bahçelerin içine saklanmış İstanbul’a yakın cennet gibi doğa alanlarından biri.




Hazır gitmişken yakınlardaki Sapanca Gölü, Maşukiye, Kartepe ve Kuzu Yaylası’nı da görmenizi öneririm.


Keyifli seyahatler,

Yazı ve Fotoğraflar: HÜLYA MERAL

https://twitter.com/hulyameral