kanser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Taş Değirmenden Ada Ekmeği Kokusuna

Gıda Mühendisi komşum hem uyarıyor hem isyan ediyor: 'Marketlerden aldığınız ekmeğin içinde hayati derecede zararlı, kansere yol açabilecek katkı maddeleri kullanılıyor. Vicdanım bile bile insan sağlığıyla oynayan görüntülere daha fazla dayanamadı, işten ayrıldım!' 


Birkaç sene önce komşumun vicdani hesaplaşması haline gelen bir 'vaka'nın, üstünden yıllar geçtikten sonra bilinçlenen pekçok kişinin yaşam şeklini değiştireceği ve geniş katılımlı bir farkındalık uyandıracağı aklımın ucundan geçmezdi. 


Çünkü o zamanlar 'Ekmek yerine zehir yiyoruz' diyebilecek biri çıkmaz diye düşünüyordum. Ekmeğe katkı maddesi konmasının sebebi, daha fazla miktarda ürün elde etmek, ekmeğin hacmini arttırmak, su kaldırma oranını arttırmak ve bayatlamasını önlemek. 


Neyse ki toplumsal faydayı önde tutan gözüpek insanlar seslerini duyurabildi de şimdilerde 'tam sağlıklı' diyemesek de çavdar ve tam buğday oranı yükseltilmiş ekmeklere, nispeten daha kolay ulaşabiliyoruz. 


Özellikle çocuklarının büyüme ve gelişim dönemlerinde, vücutlarına yedikleri ekmekle giren kimyasalların tüm hayatı boyunca bedenlerini etkileyeceğinin öneminin farkında olan anne babalar, bu konuyu daha fazla araştırıyor, en sağlıklısını bulmaya çalışıyor.


Son yıllarda (marka vermek istemiyorum) benim yönelimim tam tahıllı, içinde yulaf, ayçekirdeği, tam çavdar unu ile üretilen, yerken içimin rahat ettiği kahverengi ekmekler. Zaman zaman yemek yediğim restoranlarda zeytinyağıyla pişmiş, ısırırken elimde yağ bırakan, biberiyeli ekmeklere denk gelirsem ufak kaçamaklar yapıyorum.



Bir de yol üstünde ziyaret ettiğim köylerde biraraya gelip 'fırın yakan' kadınlara denk geliyorsam, ekmeğin taş fırından çıkmasını bekleyip kocaman bir tam buğday ekmeğinin tepesini yarıp içine köy tereyağı koyuyorum. 


Kapağı beş dakikalığına kapattıktan sonra ekmeğin kapağını ve kabuklu kenarlarını yağa batırıp yeme şansım varsa bunu kaçırmıyorum. Adı üstünde 'köy ekmeği'.



Halbuki ne kadar fena değil mi, yüzyıllardır süregelen bir kültür, mutfağın ana ögesi ekmeği, gönlümüz rahat tüketemiyoruz. Pekçoğumuz lokasyonlarımız dolayısıyla sınırlı çeşit ekmeğe ulaşabiliyoruz. 

Ben 'ekmek derdi'ne düşmüşken burnuma Bozcaada'dan bir ekmek kokusu geliyor. Damak arkadaşım @Gezenyer (Pınar Bostancı)'in Instagram'da paylaştığı, ilk anda beni görüntüsüyle çarpan Ada Ekmeği ve Artisan ekmeğin Türkiye'deki sınırlı temsilcilerinden Ali Erol ile karşılaşıyorum. 


Ali Erol zor olanı hayata geçirenlerden. Kimyasallarla ekmek raflarını süsleyen kabarık pofudik ekmeğimsi ekmeklere inat, Türkiye'nin dört bir yanından topladığı taş değirmende öğütülmüş buğday ununu, aktif Bozcaada ekşili mayası, organik deniz tuzu, kaya tuzu ve halis muhlis zeytinyağıyla Bozcaada'daki İtalyan stili fırınında pişiriyor. 


Ali Erol şimdilerde biz şehirde yaşamaya devam eden 'şehirliler'e özel ve şirin paketlerinde bu tam buğday unu ve çavdar unundan ürettiği ekmekleri kargolasa da öncesinde İstanbul'da sinema sektöründe ardından yeme-içme sektöründe çalışmış. Eline geçen bir Fransız ekmek kitabı sonrasında 'kendi ekmeğimizi kendimiz yapabiliriz' fikriyle şehir hayatını, İstanbul'u bırakıp ailecek Bozcaada'ya yerleşmiş.


Şimdilerde O'nun kendi üretimi ekmeklerini almak için Ada Ekmeği'ni bilenler iki- üç ay beklemeleri gereken bir sıraya giriyorlar. Ali o kadar cömert ki %100 doğal, katıksız ekşili mayayı ufak kavanozlarda talep edenlerle buluşturuyor. 



Bunu yaparken Instagram'dan ekmek, insan ve gönül dostu mesajlar ve beni -anında ulaşamadığım için- isyan ettiren fırından henüz çıkmış Ada konseptli ekmek fotoğrafları paylaşıyor. Doğadan aldığını, gönülden kattığıyla zenginleştirip yine doğaya veriyor.



Farkındayım, beyazlatılmış un ve kimyasallarla üretilmemiş ekmeğe ulaşmak artık çok zor ama en azından büyüme çağında olan çocuklarımıza 'gerçek ekmek budur' diyebileceğimiz, damaklarında gerçek un ve maya tadını hissedebilecekleri, onlara gönül ferahlığıyla yedirebileceğimiz Ada Ekmeği var. Tabii uzuuun uzadıya devam eden listede yerinizi bir an önce alabilirseniz. Ali'nin dünya işiyle pek derdi de yok. Diyor ki;



TÜRKAN: EĞİTİME VE AYDINLANMAYA ADANAN BİR YAŞAM




18 Mayıs akşamı Koliba Film'in davetlisi olarak izledim yeni vizyona girecek TÜRKAN filmini. Ölümünün 2. yılında hem Türkan Saylan hocayı andık, hem de duygu yüklü sahnelerle hüzünlendik.

Cüzzamla mücadeleye ve Türk gençlerinin eğitimine adadığı o koskoca ömür elbette sığmamış 120 dakikalık bir sinema filmine. Vefatından önceki son 15 gün işlenmiş.

1986'da yakalandığı kanser hastalığına rağmen pes etmeyişi, Ergenekon'un 12. dalgasıyla Arnavutköy'de evine yapılan baskın, mücadelesine adadağı yılların oğlu Çınar ve Çağlayan'ın hayatına etkisi, yetiştirdiği veya destek olduğu, fikirlerini ve mücadelesini benimseyen insanlarla ilişkileri aktarılmış beyaz perdeye.

Son gününde tüm bilet gelirleri eğitime aktarılan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin düzenlediği konsere katılmak için umutla direnişi ve son Kardelen'i Zehra ile sahneye çıkışı, konuşması filmin final sahnesi.





Senaryosunu Ayşe Kulin'in Türkan& Tek ve Tek Başına kitabından esinlenerek Ayça Mutlugil, Cemal Şan ve Oya Yüce'nin kaleme aldığı filmin başrolünde Türkan karakterini deneyimli oyuncu Rüçhan Çalışkur canlandırıyor. Türkan Saylan'ın oğulları Çınar ve Çağlayan karakterlerini üstlenen Tardu Flordun ve Ragıp Savaş da filmdeki duygusal sahneleri izleyiciye geçirmeyi başarıyor.

Her biri alanında güzel işlere imza atmış Şevket Çoruh, Altan Erkekli, Selin Demiratar, İsmail Hacıoğlu, Şebnem Sönmez, Özge Özder, Haldun Boysan, Tanju Tunçel, Yurdaer Okur, Şemsi İnkaya gibi oyuncular da filmin kısa ama önemli sahnelerini destekleyen yan karakterleri oluşturmuş.

Yaşımız ne olursa olsun pekçoğumuzun göze alamayacağı zorluklara göğüs germiş cesur kadın Türkan'dan her birimizin öğreneceği yığınla şey var.

Varsın birileri anlamamakta, karanlığa gömülmekte ısrar etsin..

İyi seyirler:)