İngilizlerin Evlerini Süsleyen Zarif İngiliz Porselenleri

Çocukluğumdan beri bir porselen merakıdır gider. O yaşlarda porselen atölyesi gezmişliğim, desenleri porselene nasıl işlediklerini, tabakları fincanları nasıl çamurdan estetik bir hale dönüştürdüklerini hayranlıkla izlemişliğim vardır.



O zamanlar Kıbrıs üzerinden Türkiye'ye giren İngiliz, Fransız, Çin ve Japon tabaklar, fincanlar, vazolar, sosluklar, dekoratif porselenler derken yıllar geçtikçe evde hatrı satılır bir koleksiyon bile oluşturmuşum. 

Son yıllarda yerel porselen markaları da çok şık ve farklı tasarımlarda takımlar piyasaya sürdü ama benim için incelikten gelen zarafetiyle İngiliz porselenlerinin yeri ayrı.


Bu yüzden İngiltere'de yaşadığım zaman diliminde her fırsatta kendimi İngiliz porseleni bulabileceğim mağazalarda veya ikinci el pazarlarında buldum. 


Nerdeyse tüm ülkede geridönüşüm fazlasıyla önemsendiği için 'CarBootSale' ismi verilen bu açıkhava pazarlarında (bizdeki bit pazarı) aklınızın almayacağı fiyatlara çok kaliteli şeyler satın alabiliyorsunuz. Örneğin bebeği büyüdüğü için çocuk odasının  markalı tüm mobilyalarını getirip uygun fiyatla satışa sunanlar da bebek arabası, kıyafet, koltuk, çarşaf, gramafon, çakmak, pipo, makyaj dolabı, vintage ayna, mobilyalı altın kaplama, gümüş çatal bıçak takımı satanlar da sabah 6.00'da pazara tezgahı kurup pazarlık yapacak müşterilerini bekler. Müşteriler sabahın o saatinde gişeden biletini almak üzere kuyruğa girerek CarBootSale'in açılmasını ve en iyi parçaları ilk görme fırsatını yakalamak ister.



İngiltere'de yaşlılar çoğunlukla yalnız vefat ettikleri için vefatları sonrasında evlerindeki tüm eşyalar çeşitli vakıflara bağışlanıyor. Bu vakıfların her semtte dükkanları oluyor ve oralara da gidip ikinci el birşeyler alabiliyorsunuz.
 
Özellikle Londra'nın en eski semtlerinde antika bir gramafonu veya vazoyu inanılmaz uygun bir fiyata edinebiliyorsunuz. 


Yani bir başkasının eşyası diye satın almamazlık edilmiyor, aksine ihtiyaç veya ilgi doğrultusunda belki de doğada atık olarak kalacak eşyalar, başka sahipler bularak kullanılmaya devam ediyor.


Dönerken valizimin yarısını (bir bölümü bana hediye edilmiş) bu hayranlık uyandırıcı İngiliz porselenleriyle doldurmaktan erinmedim. Hiç pişman değilim :)) Hatta koleksiyonumun en harika, en nadide parçaları onlar diyebilirim.


İngiltere'de 'Porselen' denince akla ilk olarak 1896'da Prens Albert'in anısına saraylarda kraliyet ailesinin kullanımı için tasarlanmış ve 1904'te markalaştırılmış Royal Albert porselenleri geliyor. 


Bu çiçek desenli zarif porselenler 100 yıldan fazla bir süredir İngilizlerin mutfağına renk katmış. Türkiye'den ülkeye göç eden Türkler'in evinde de en az bir takım Royal Albert yemek takımı oluyor. 


Bazı Türk evhanımları Royal Albert'in onlarca çeşit ürününü elden satıyor, çünkü talep oldukça fazla. Özellikle Old Country Roses ve New County Roses desenleri en çok satılanlardan. 


Mağazadan bir tabağın veya kahve fincanının tanesini ortalama  20-25 pounda (70-90 TL) bulabiliyorsunuz. 


İkinci elde bu rakamlar yüzde 60 düşebiliyor. 

Dilerseniz ebay'den de ikinci el veya sıfırlarına ulaşmak da mümkün ama kırılacak bir eşya olduğu için kargo ile gelirken heba olma tehlikesi var.



Hülya Meral

Boğaz'ın En Şık Elbisesi: ERGUVAN

Çalıştığım gazeteye ulaşmak için bu trafikte araba kullanmak çılgınlıktı. Dolayısıyla şirketin her semtten kalkan servisini değerlendirip sabahları, perdeyi çekip uyuyarak akşamları adım adım ilerleyen köprü trafiğinin stresini azaltmak için gazete, dergi, kitap okuyarak, radyo dinleyip bulmaca çözerek bazen diğer çalışanlarla sohbet ederek evime ulaşmaya çalışıyordum.

Bir makalede, İstanbul'da yaşayan ve Boğaz'ı görmeden tüm yılını geçiren 1 milyon kişi olduğunu, bu kişilerden büyük bir yüzdenin de yıllardır İstanbul'da ikamet etmelerine rağmen Boğaz'ı henüz hiç görmediklerine değiniyordu.


Bir an her gün zorunlu olarak geçtiğim Boğaz'ı en son ne zaman 'gördüğümü' düşündüm. Epey uzun bir zaman olmuştu. Çünkü üzerinden geçerken yarıuyanık bir şekilde sabah yarım kalan uykumu almaya çalışıyor olurdum ve güneşin doğuşuyla nefes kesen görüntüye kavuşan altımdaki mavi halıyı hiç görmezdim. Sabahları uyumamaya karar verdim..


Bu aşağı yukarı bahar zamanıydı ve baharın müjdecisi Erguvan ağacı yavaş yavaş tomurcuklarını patlatıp o şahane fuşya rengini doğaya sergilemeye hazırlanıyordu, Nisan'ın son ikinci haftası başlayıp Mayıs'ın son iki haftasına kadar sürecek Erguvan Zamanı'nı her yıl istemsizce nasıl da kaçırdığıma uzun süre hayıflanacaktım. Ne yazık ki ömrü kısa, sadece bir ay bu baktıkça ömrü uzatan ağacın.



Erguvan, Ingilizcede Judas Tree yani Yahuda ağacı demek. Yıllarca Bizans'ın sembol ağacı olmuş aynı zamanda. Osmanlı'da da sık sık kullanılmış erguvan, hasbahçeleri süslemiş, sofraların dizaynına renk katmış. 

Kışın don olunca erguvanları çelikleyip baharda uyanmasını bekleyen Erguvan Dostları içten içe telaşlanır. Çünkü erguvan dondan hemen etkilenir. Tohumla veya çelikle çoğalması sağlanan erguvan tohumları 2-3 dakika sıcak suda ve 24 saat ılık suda bırakıldıktan sonra ilkbaharda ekiliyor. Çelikle üretim Temmuz-Ağustos aylarında alınan yarı odunsu çeliklerle yapılıyor. Bu dönemi özenle takip edenler iyi ki varlar ve İstanbul'un her yerine bu enerjiyi saçıyorlar.

Elbette İstanbul dışında Güney Avrupa'da da çokça görülüyor erguvan ama boğazın mavisi ve yeşiliyle, her gün ışık saçan güneşiyle biraraya gelince bakmaya doyulmaz bir görüntü oluşturuyor, fotoğraf karelerine müthiş renk katıyor. 



Bir ay önce her yer sarı mimozalarda donanmıştı, şimdi sıra erguvanda, mayıs ortalarında da en güzel halleriyle 'lale devri'ni yaşayacağız. Lale ile ilgili bir yazıyı daha önce paylaşmıştım. ( http://narcekirdekleri.blogspot.com.tr/2012/04/ronesans-cicegi-lale.html )

Ömrü kısa erguvanları izlemek için haftasonunu beklemeyin, akşam iş çıkışında bile bir yerde oturup kahvenizi içerken seyrine dalabilirsiniz, keza havalar buna oldukça müsait.

Keyif dolu bir bahar dilerim.

Hülya Meral

Lezzet bombasi PESTIL ve KOME

Valizimde bir sepet dolusu Pestil var bu sefer de. Gumushaneli oldugum icin ovmek istemiyorum ama pestilin ana hammaddesi dut ve cevizin yeri oldugu icin Gumushane pestilinin diger lezzet cenneti sehirlerimizden bir adim onde oldugunu rahatlikla soyleyebilirim.


Malatya, Tokat, Elazig, Maras'ta ve daha pekcok sehrimizde kayisi ve murdumerigi kullanilarak da yapilan Pestil, son yillarda Gumushane'de artan pestil fabrikalari dolayisiyla daha cok kisiye ulasmaya ve bilinmeye basladi. 


Pestil onceleri Gumushane koy ve kasabalarinda ceviz hasadi yapildiktan sonra cetrefilli pekcok islemden gectigi icin komsularin veya akrabalarin biraraya gelip evlerinin, konaklarinin bahcelerinde kaynattiklari kazanlarda yapilirdi. Simdilerde evlerin onunde, ailenin kislik tuketimi icin yapilan pestil uretimi dededen toruna aktarilmaya devam ediyor. Fabrikalar ise hem Turkiye'nin hem de yurtdisi pazarinin ihtiyacini karsilamak icin her gecen yil kapasitesini arttiriyor.


Gumushane'de 90 yasin uzeri pembe yanakli pekcok insan yasar. Sebebi yemyesil doga ve bol oksijenle yasamalari oldugu kadar yedikleri sapsari dogal tereyag ve iceriginde sut, bal, dut, ceviz, findik olan Pestil'i cok sik tuketmeleridir bir bakima. Istanbul'daki bahcesinde kocaman bir dut agaci bulunan babaannemin agzima dutlari zorla (!) tikarak 'ye ki hasta olmayasin, aksirmayasin, tiksirmayasin, kisi saglikla atlatasin' israrlari bosa degildir yani :)


Gectigimiz yaz Londra'ya giderken yanimda birkac kilo Pestil goturmus, Ingilizlere de bu zevk bombasi lezzeti tattirmistim. Icindekileri tek tek anlattiktan sonra saglikli beslenmeye onem verdikleri icin buyuk bir merakla denediler ve bir kez deneyen ertesi gun 'baska var mi' diyerek yeniden kapimi caldi. 



Asil sirri sona sakladim. Icinde bu kadar sagliga iyi gelen besinin bir baska etkisi de afrodizyak bir atistirmalik olmasi. Ozellikle icinde findik ezmesi olan muska ve atom adi verilen cesitlerini isirdikca findik ezmesinin pestille birlikte agzinizda biraktigi tat tarif edilemez. Bir Ingiliz atom pestili denediginde 'adeta birine sariliyormusum gibi hissediyorum' demisti :)




Peki henuz baklava, kunefe, kadayif gibi lezzetlerin unune ulasamamis Pestil nasil yapilir biraz da ona deginmek isterim. Elbette fabrikalarda toplu uretim yapildigi icin kullanilan malzeme cesidi ayni ama miktari farklidir, evlerde kullanilan pestil kazanlari yerine buyuk uretim tanklari ve farkli kurutma teknikleri uygulanir.


Evlerde yapilan Pestilin icinde onceden bahsettigim gibi dut, bal, sut, un, ceviz, findik, fistik ve toz seker kullanilir.

Buyuk kazanlarda odun atesinde kaynatilan Dutlar, posalari suzukmek uzere genis delikli kevgirlerden gecirilir ve suyu cikarilir. Cevizler kabuklarindan ayiklanip doveceklerde dovulup ufak parcalar haline getirilir. Findik da ayni islemden gecer. 

Baska bir kazanda su kaynatilir. Dut şırasi suyun icine eklenir. Elenmis un yavas yavas suya karistirilir. Topaklanmamasi icin tokac kullanilir ve surekli karistirilir. Bir sure sonra icine sut ve bal eklenir. Kivam almaya baslayinca Gumushanelilerin deyimiyle 'herlelenir'. 



Bu herle evlerin catisindaki alana acilmis uzunca bezler uzerinde, genis kevgirlerle zar gibi inceltilerek uzerlerine bolca ceviz serpistirilip gunesin altinda kurumaya birakilir. Asil zorlu islemler bundan sonradir. Iyice kuruyan pestiller yaklasik bir gun sonra baska bir yere acilmis temiz bez uzerine ters duz edilir. Ters cevrilmis pestil bezi nemli bir bezle hafifce islatilir. Islatilan yuze elle ayrilan pestil serilir, her iki tarafin bezden ayrildigindan emin olduktan sonra pestiller icin ozel hazirlanmis iplere serilen pestil iyice kurumaya birakilir. Bu goruntu ipe asilmis carsaflardan farksizdir aslinda :)

Kome de pestil sucuk bicimindeki bir baska cesididir. Icinde butun cevizler kullanilir ve sucuk gibi keserek yediginiz kadar tuketebilirsiniz. Elbette duttan yapilmis komeyi oneririm.


Pestilin ve komenin bir avantaji da kutusunda agzi kapali korundugu surece 1-1,5 ay dayanabilir olmasi. Gumushanelilerin kis aylarinda aksam caylarinda veya misafir ikramlarinda kullandigi Pestil, ne mutlu ki Gumushane sinirlarini asmis durumda ve Turkiye'nin pek cok yerine kargo ile ulastirilabiliyor. 


Bagisiklik sisteminizin guclenmesini saglayacak, her sabah agziniza attiginiz bir parca Pestil, gunluk enerjinizi karsilar, gunu daha dinc gecirmenize olanak saglar. Benden soylemesi :)

Hulya Meral

New York Sokaklarinda Bir Golem ve Cin

Elinizde bir büyü kitabi olsaydi ve onunla dunyadaki herseyi degistirebilme, her nesne ve oznenin kaderini istediginiz yone saptirabilme gucunuz olsaydi bunu kullanir miydiniz? 


Valizimde zevkle okudugum ve elimden birakamadigim bir kitap var bu defa. Suriye Çöllerinde 7. yuzyilda dogmus bir Cin ve gozlerini 1899'da buharli bir geminin ambarinda yetiskin bir kadin olarak acan sahibinin talimatiyla kilden 'yapilmis' Golem. Biri ates biri toprak. Kaderleri Yehudah Schaalman isimli yasami kotuluklerle dolu büyücünün ellerindeki, sonradan konulmus isimleriyle Ahmed ile Havva. 



Ahmed büyücünün cetrefilli ugraslari sonucu 1000 yil boyunca bir ibrigin icinde esaret halinde yasadiktan sonra olanlari unutmus halde 1899'un Manhattan'inda buluyor kendini. Havva ise bedenini, benligini, karakterini büyücüye siparis veren sahibini, gemi yolculugu sirasinda kaybediyor. Gemiden indikten sonra New York'un kalabalik sokaklarinda 'Sahipsiz' kalan Golem Havva, kendisine el uzatan eski haham Rabbi'nin yardimiyla yeni hayatina adapte olmaya calisiyor. Golemlerin oniki insan gucunde yapildiklarini ve sinirlenirlerse cevrelerine engellenemeyecek zararlar verebilecegini bilen Rabbi, Havva'ya icgudulerini kontrol edebilmesi ve normal bir insan gibi yasayabilmesi icin nelere dikkat etmesi gerektigiyle ilgili yardimci oluyor. Bakir ibrik icindeki 1000 yiilik esaretin ardindan, kalayci Arbeely'in tesaduf eseri ibrige dokunmasiyla ibrikten cikabilen ve bilegindeki demir pranga ile ozgurlugune kavusan Cin Ahmed ise eskiden sahip oldugu ozelliklerini, 'ozgurlugunu' kaybetmenin ve sehir hayatina bagimli kalip insanlardan aslini gizlemek zorunda olmanin sikintisi icinde. Biri 'sahip', digeri 'ozgurluk' pesinde, arzulari ve karakterleri birbirine zit, onceleri anlasamayan ama sonra birbirlerine omuz olan Cin ve Golem.


Ahmed'in zamani gunduzleri kalayci Arbeely'in Kucuk Suriye Mahallesi'ndeki dukkaninda, bakir ve kalay karisimlarindan once tava tamir ederek sonra ustun yetenegi fark edilince ozel takilar ve tasarimlar hazirlayarak, geceleri ise New York'un sokaklarinda, gettolarin catilarinda, bazen de koyunlarin otladigi 1899'un Central Park'inda geciyor. Yaratilisi itibariyle zihin okuyabilen Golem Havva ise gunduzleri Radzinlerin firininda ekmek yaparken geceleri dort duvar arasinda dikis dikerek zaman gecsin diye oyalaniyor.


Her ikisinin de ortak ozelligi uyku ihtiyaci duymamalari. Sisli bir gecede, Havva sikintidan delirecek gibi oldugu sirada birbirlerini 'Sen nesin?' diye saskinlikla sorarken buluyorlar ve gectikleri yollar, cevrelerindeki insanlar onlari Yehudah Schaalman isimli büyücünüortak hikayesinde bulusturuyor.


Geceleri New York'un kohne mahallelerini, metrolarini, catilarini, parklarini gezerken sabahlara kadar hem yalnizliklarini hem de ahlak, durustluk, varolus, sahiplenme, yasam, olum, evlilik, ask, cinsellikle ilgili fikirlerini paylasan Golem ve Cin, sonunda 'sahipsiz' ve 'ozgur' bir yasamin kapilarini aralamayi basariyor ama bunun icin büyücüye karsi zorlu bir savas vermeleri gerekiyor.


Sizi Suriye Çöllerindeki bir Bedevi cadirindayken birden Manhattan'in sokaklarina, ardindan cesitli karakterlerin dunyalarina goturecek, fantastikle gercegi cok guzel harmanlamis bu surukleyici hikayeyi elinizden birakamayacaksiniz. 


Kitabin kalinligi gozunuzu korkutmasin, yazar Helene Wecker'in yazdigi kitabin, su gibi akip giden sayfalarini merakla cevireceginiz akiskan bir kurgusu var. 640 sayfalik kitabi sadece 4 gunde bitirdim.

Iyi okumalar :)

Hulya Meral

Bebek'te yeni bir mekan: PASTEL

Ben Londra'nin restoranlarini, barlarini, bes cayi kahvesi icilecek mekanlarini, semtlerini kesfe dalmisken Bebek'te yepyeni bir kafe acilmis. Adi PASTEL.


Pastel'deki pastalar kekler, biraz Fransiz cafe restoran zinciri Paul'u, biraz da Ingiliz Harrods'i andiriyor. Iceriye girer girmez Paul'deki taze hamur ve ekmek kokusu ile Harrods'taki renkli ve cikolatali pastalarin goruntuleri zihnimde harmanlaniyor.


Mekan alisilagelmis sasali, agir dekorasyonlu kafelerden degil, aksine cok sade ve ismi gibi pastel tonlarda dekore edilmis, dekorasyon degil lezzet on planda. 


Servis mutlaka keten ve kagit pecete ile birlikte yapiliyor. Birazdan elinde porselen demlik, kolunda havlu ile cayinizi tazelemek isteyen beyaz eldivenli garson gelecek saniyorsunuz. 

Tuvalette bes yildizli otellerdeki gibi keten havlu var. Sik sivi sabunlar, el kremleri..

Pastel'in mutfagindan vitrinine, ic dekorasyonundan menusune bu sahane lezzetleri ve ambiansi ortaya cikaran isim sef Yasemin Aral. New York French Culinary’de okuyan Aral, Londra’daki Claridge’s ve Harrod’s ile Istanbul Four Seasons gibi lezzet ve kaliteyi el ustunde tutan yerlerde çalışmış. 


Havalar yeniden isinmaya baslamisken Bebek'te alternatif mekan ariyorsaniz Pastel'in kruvasan, muffin, paninilerinden deneyip taze cekilmis kahvesinin tadina bakin derim. 


Kahvalti etmek isterseniz bu sakin, sirin ve sicak mekan Bebek ve Rumelihisari seridindeki ideal mekanlardan. 



Otlu peynirli simit ve Fransiz usulu kasar peynirli salamli kruvasani cok leziz. 



Pastalardan hangisi mi? Yerinizde olsam cikolatalilardan birini denerdim ama Pastel'in Mont Blanc'i ve Limonlu Opera'si en cok tercih edilen tatlilardan.



Simdiden afiyet olsun :)

Hulya Meral

Yoresel Kahvaltilarin Gizemli Lezzeti: Zahter

Bazen bazi baharatlari aş erir damagim. Bunlardan biri de pekcogumuzun bilmedigi 'Zahter'di bugun. 

Daha once alisveris yapmadigim bir aktara girdim. Zahter istedigimi soyleyince, Antakyali olup olmadigimi sordu. Hayir degilim ama zahteri kullaniyorum pekcok seyde dedim. Sasirdi, sonra da ekledi: 'Nasil satacagiz zahteri bilmiyorum, hic kimse almiyor buralarda..' 


Yolda dusundum de, sahi ben nerden ogrenmistim zahteri? Oncelikle yoresel kahvalti veren mekanlar geldi aklima. Kahvalti ile birlikte mutlaka ufak kahvaltiliklarin birinde zeytinyagi digerinde zahter olur, kizarmis ekmegi once zeytinyagina sonra zahtere batirip yersiniz. Yaninda Erzincan tulum peyniri varsa daha bir sahane olur. 



Ikincisi de denedigim zahter kebabi vesilesiyleydi. Baharat seven biri olarak tadina bayilmistim.



Zahter, Arapcada kekik anlamina geliyor. Kahvaltılık zahterin içinde toz leblebi, susam, bulgur unu, zahter, karpuz çekirdeği, menengiç, tuz, kimyon, kişniş, şumra, nane, sumak ve tarçın var. Tum baharatlar kavruluyor ve ortaya zahter gibi sahane bir karisim ortaya cikiyor.

Tazesi mis gibi kokan zahter, salatalarda kullaniliyor. Ben zahteri uzerine kup dogranmis kirmizi biber, maydonoz, dereotu, capari ve uzerine eklenen nar eksisi ve zeytinyagi ile daha lezzetli hale getirmeyi seviyorum. Icine haslanmis nohut eklenerek harika bir diet yemegine veya hafif bir salataya cevrilebilir.


Zahteri daha once cay olarak hic denemedim ama kurutulmus zahter, Antakya, Kilis, Gaziantep ve Mardin'de cokca tuketiliyor.

Bana kalirsa zahter diger baharatlarin arasinda harcaniyor. Aslinda ikinci ligden cikip birinci lige cikmayi coktan hak ediyor. 

Yarin once bes cayi icin kendi olusturdugum tarifle zahterli aycekirdekli tuzlu kurabiyeyi ardindan fistikli zahter kebabi yapmayi deneyecegim. 

Antakya'ya selam olsun :)

Hulya Meral

Londra'nin ve Dunyanin En Unlu Cok Katli Magazasi Harrods

Ne zaman Knightsbridge tarafinda isim olsa dunyaca unlu departman store Harrods'a ugramadan edemiyorum. Hic birsey alma niyetim olmasa bile elimde bir paketle donuyor oluyorum. Cunku burada teknolojiden mobilyaya, yiyecekten, gece kiyafetine oyuncaga, baska bir yerde goremeyeceginiz ozel tasarim ve kalitede alisveris yapabileceginiz binlerce urun var. 



Kimilerinin sirf vitrin dizaynini gormek icin Harrods'a geldigini soylemek abarti olmaz, vitrinler surekli ayri bir konseptle ve sadece bir kisinin evinde gorebileceginiz esyalar veya kiyafetlerle susleniyor.


Elbette zevk dedigimiz sey kisiden kisiye, kulturden kulture degisir, keza Harrods'i dolasirken her seferinde denk geldigim Arap kokenli musteriler oldugu surece Gucci, Michael Kors gibi cantalarin en taslisini, disi parlak taslarla suslenmis kuvet'i, altin sarisi ve tas suslemeli cep telefonu kiliflarini, ic camasirlarini, dekoratif urunleri gormek pek sasirtici degil. 


Araplar tum dunyada oldugu gibi Londra'da da para sacmaya devam ediyor. Siz butik bir cikolatadan yarim kiloyu yeterli gorurken onlar 2,5 kiloluk 2 paket alip cikiyorlar :) Cikolatanin kilosu minimum 45-50 pound (125 TL) Ozellikle Harrods'in Katar sermayeli yatirimci isadami tarafindan yonetildigini dusunurseniz. 


Harrods'in en sevdigim bolumu yemek kati. En taze baliklar, etler gozunuzun onunde hazirlaniyor. Sefle aranizda sadece 1,5 metre var, yanlis duymadiniz, isterseniz sohbet bile edebilirsiniz. 


Ust katta pizza yemegi tercih ederseniz Italyan 'tenor sef' pizza hamurunu havada yuvarlarken bir yandan size dunyaca unlu eserleri seslendiriyor, size de laf atiyor. 


Yemek katinda 24 saat icinde kalsam sikilmayacagim yer cikolata bolumu. Ulker grubu'nun Godiva urunleri arasindan en cok begendigim goruntu, cikolataya batirilmis cileklerin sunumu. Kirmizi ile kahve rengi bu kadar mi birbirine yakisir.



Onlarca sushi cesidi, borekler, 



ev yapimi rizottolar makarnalar, 



ev yemekleri, soslar,



icecekler, aycekirdekli, pekmezli, cikolatali, cavdarli, ketentohumlu ekmekler 



ve bastan cikarici daha bir suru renk ve tat. 



Turkiye'ye donerken kucucuk valizime ne sigdiracaksam, gezmeyi en cok sevdigim ikinci yer mobilya, ev dekorasyon kati. 



Hayatimda ilk kez 14 kilo alan boyum kadar camasir makinesi goruyorum. 



Miele'nin mutfaklarini gezerken seflerin karsisina oturup bize ozel yaptiklari, ozel bir sosla tatlandirdiklari kuskonmazi ve elmali minik tartlari denedik. 



Kucuk bir studyoda cekim yapar gibiydik. 


Ev yapimi tart..


Bir tava markasi yeni cikardigi urunun lansmanini yapiyordu. Iddiaya gore tavada ekmek pisirilebiliyordu, yapismadan.. Burada da sefler bizi, rendelenmis balkabagini, ceviz ve yesil soganla zenginlestirdikleri ozel sosu ekmekler uzerinde servis ederek karsiliyor. 


Yemek takimlarinin oldugu bolum biraz Kurtlar Vadisi dekorunu andirsa da catal bicak kasik takimlarina bayildigimi soylemeliyim. 


Ozellikle de ev havasi vermek icin mizansen olarak olusturduklari yemek masasinin uzerindeki avizeye, samdanlara.


Hamam markasi burada havluda soft renkler kullanmis ama kuvet, pek bir sasali. 


Disi kesme ayna ve tasla suslu kuvette banyo yapmak ister misiniz bilmem :) 


Banyo paspaslarina yine golden ve dore detaylar hakim.


Oyuncak kirtasiye katinda cocuklar icin onlarca Disney karakteri, hayvan maketleri, akulu arabalar, fonksiyonel oyuncaklar var.


Bir diger kat sirf kadinlara ayrilmis, dunyaca unlu modacilarin, pek tabii sevgili Arzu Kaprol'un de elbiseleri yer aliyor. Bir bolumde cok sik kurk montlar, kabanlar. Kisa bir kurk montun fiyatina bakma gafletinde bulundum. 9.900 pound ( ortalama 35.000 TL) 


En alt katta unlu saat markalarinin magazalari ve mahzenlerde bekletilen cok ozel saraplarin sunumu yapiliyor. 

En ust katta sahane valizler ve kucuk seyahat cantalari da var, hazir en uste cikmisken neden bir kahve icip tatli yenmesin? Unutulamayacak bir keyif.


Harrods'ta kocaman bir guzellik salonu ve kuaforun hizmet verdigini belirtmem gerek. 



Magazaya Victoria Beckham, Justin Bieber, Elizabeth Hurley, Kylie Minogue, Jennifer Looez, Beyonce gibi unlulerin alisverise geldigini hatirlatmaliyim.


Londra'ya kadar gelip Hyde Park'i gormeden donmek ne ise Hyde Park'in hemen yanibasindaki Harrods'i gormeden donmek de ayni kayip.



Bol keyifler

Hulya Meral