londra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
londra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bebek'te yeni bir mekan: PASTEL

Ben Londra'nin restoranlarini, barlarini, bes cayi kahvesi icilecek mekanlarini, semtlerini kesfe dalmisken Bebek'te yepyeni bir kafe acilmis. Adi PASTEL.


Pastel'deki pastalar kekler, biraz Fransiz cafe restoran zinciri Paul'u, biraz da Ingiliz Harrods'i andiriyor. Iceriye girer girmez Paul'deki taze hamur ve ekmek kokusu ile Harrods'taki renkli ve cikolatali pastalarin goruntuleri zihnimde harmanlaniyor.


Mekan alisilagelmis sasali, agir dekorasyonlu kafelerden degil, aksine cok sade ve ismi gibi pastel tonlarda dekore edilmis, dekorasyon degil lezzet on planda. 


Servis mutlaka keten ve kagit pecete ile birlikte yapiliyor. Birazdan elinde porselen demlik, kolunda havlu ile cayinizi tazelemek isteyen beyaz eldivenli garson gelecek saniyorsunuz. 

Tuvalette bes yildizli otellerdeki gibi keten havlu var. Sik sivi sabunlar, el kremleri..

Pastel'in mutfagindan vitrinine, ic dekorasyonundan menusune bu sahane lezzetleri ve ambiansi ortaya cikaran isim sef Yasemin Aral. New York French Culinary’de okuyan Aral, Londra’daki Claridge’s ve Harrod’s ile Istanbul Four Seasons gibi lezzet ve kaliteyi el ustunde tutan yerlerde çalışmış. 


Havalar yeniden isinmaya baslamisken Bebek'te alternatif mekan ariyorsaniz Pastel'in kruvasan, muffin, paninilerinden deneyip taze cekilmis kahvesinin tadina bakin derim. 


Kahvalti etmek isterseniz bu sakin, sirin ve sicak mekan Bebek ve Rumelihisari seridindeki ideal mekanlardan. 



Otlu peynirli simit ve Fransiz usulu kasar peynirli salamli kruvasani cok leziz. 



Pastalardan hangisi mi? Yerinizde olsam cikolatalilardan birini denerdim ama Pastel'in Mont Blanc'i ve Limonlu Opera'si en cok tercih edilen tatlilardan.



Simdiden afiyet olsun :)

Hulya Meral

Londra'nin ve Dunyanin En Unlu Cok Katli Magazasi Harrods

Ne zaman Knightsbridge tarafinda isim olsa dunyaca unlu departman store Harrods'a ugramadan edemiyorum. Hic birsey alma niyetim olmasa bile elimde bir paketle donuyor oluyorum. Cunku burada teknolojiden mobilyaya, yiyecekten, gece kiyafetine oyuncaga, baska bir yerde goremeyeceginiz ozel tasarim ve kalitede alisveris yapabileceginiz binlerce urun var. 



Kimilerinin sirf vitrin dizaynini gormek icin Harrods'a geldigini soylemek abarti olmaz, vitrinler surekli ayri bir konseptle ve sadece bir kisinin evinde gorebileceginiz esyalar veya kiyafetlerle susleniyor.


Elbette zevk dedigimiz sey kisiden kisiye, kulturden kulture degisir, keza Harrods'i dolasirken her seferinde denk geldigim Arap kokenli musteriler oldugu surece Gucci, Michael Kors gibi cantalarin en taslisini, disi parlak taslarla suslenmis kuvet'i, altin sarisi ve tas suslemeli cep telefonu kiliflarini, ic camasirlarini, dekoratif urunleri gormek pek sasirtici degil. 


Araplar tum dunyada oldugu gibi Londra'da da para sacmaya devam ediyor. Siz butik bir cikolatadan yarim kiloyu yeterli gorurken onlar 2,5 kiloluk 2 paket alip cikiyorlar :) Cikolatanin kilosu minimum 45-50 pound (125 TL) Ozellikle Harrods'in Katar sermayeli yatirimci isadami tarafindan yonetildigini dusunurseniz. 


Harrods'in en sevdigim bolumu yemek kati. En taze baliklar, etler gozunuzun onunde hazirlaniyor. Sefle aranizda sadece 1,5 metre var, yanlis duymadiniz, isterseniz sohbet bile edebilirsiniz. 


Ust katta pizza yemegi tercih ederseniz Italyan 'tenor sef' pizza hamurunu havada yuvarlarken bir yandan size dunyaca unlu eserleri seslendiriyor, size de laf atiyor. 


Yemek katinda 24 saat icinde kalsam sikilmayacagim yer cikolata bolumu. Ulker grubu'nun Godiva urunleri arasindan en cok begendigim goruntu, cikolataya batirilmis cileklerin sunumu. Kirmizi ile kahve rengi bu kadar mi birbirine yakisir.



Onlarca sushi cesidi, borekler, 



ev yapimi rizottolar makarnalar, 



ev yemekleri, soslar,



icecekler, aycekirdekli, pekmezli, cikolatali, cavdarli, ketentohumlu ekmekler 



ve bastan cikarici daha bir suru renk ve tat. 



Turkiye'ye donerken kucucuk valizime ne sigdiracaksam, gezmeyi en cok sevdigim ikinci yer mobilya, ev dekorasyon kati. 



Hayatimda ilk kez 14 kilo alan boyum kadar camasir makinesi goruyorum. 



Miele'nin mutfaklarini gezerken seflerin karsisina oturup bize ozel yaptiklari, ozel bir sosla tatlandirdiklari kuskonmazi ve elmali minik tartlari denedik. 



Kucuk bir studyoda cekim yapar gibiydik. 


Ev yapimi tart..


Bir tava markasi yeni cikardigi urunun lansmanini yapiyordu. Iddiaya gore tavada ekmek pisirilebiliyordu, yapismadan.. Burada da sefler bizi, rendelenmis balkabagini, ceviz ve yesil soganla zenginlestirdikleri ozel sosu ekmekler uzerinde servis ederek karsiliyor. 


Yemek takimlarinin oldugu bolum biraz Kurtlar Vadisi dekorunu andirsa da catal bicak kasik takimlarina bayildigimi soylemeliyim. 


Ozellikle de ev havasi vermek icin mizansen olarak olusturduklari yemek masasinin uzerindeki avizeye, samdanlara.


Hamam markasi burada havluda soft renkler kullanmis ama kuvet, pek bir sasali. 


Disi kesme ayna ve tasla suslu kuvette banyo yapmak ister misiniz bilmem :) 


Banyo paspaslarina yine golden ve dore detaylar hakim.


Oyuncak kirtasiye katinda cocuklar icin onlarca Disney karakteri, hayvan maketleri, akulu arabalar, fonksiyonel oyuncaklar var.


Bir diger kat sirf kadinlara ayrilmis, dunyaca unlu modacilarin, pek tabii sevgili Arzu Kaprol'un de elbiseleri yer aliyor. Bir bolumde cok sik kurk montlar, kabanlar. Kisa bir kurk montun fiyatina bakma gafletinde bulundum. 9.900 pound ( ortalama 35.000 TL) 


En alt katta unlu saat markalarinin magazalari ve mahzenlerde bekletilen cok ozel saraplarin sunumu yapiliyor. 

En ust katta sahane valizler ve kucuk seyahat cantalari da var, hazir en uste cikmisken neden bir kahve icip tatli yenmesin? Unutulamayacak bir keyif.


Harrods'ta kocaman bir guzellik salonu ve kuaforun hizmet verdigini belirtmem gerek. 



Magazaya Victoria Beckham, Justin Bieber, Elizabeth Hurley, Kylie Minogue, Jennifer Looez, Beyonce gibi unlulerin alisverise geldigini hatirlatmaliyim.


Londra'ya kadar gelip Hyde Park'i gormeden donmek ne ise Hyde Park'in hemen yanibasindaki Harrods'i gormeden donmek de ayni kayip.



Bol keyifler

Hulya Meral

Hayati Ucuza mal edip verimli yasamaya calisan Ingilizler

Bir donem ayni dergide yazi yazdigimiz Askim Kapismak'in twitterda paylastigina gozum ilisti dun. Demis ki Askim, 'Hayati en ucuza mal edip en verimli sekilde yasamaya calis.'

Dusundum de, son 3-4 senedir boyle yasamaya karar vermisim. Bu farkindaligi yakalamamda National Geographic belgesellerinin ve Atlas Dergisi'nin payi buyuk..Neden mi? Pekcogumuz su an farkinda olmasak da yakin gelecekte elimizde su an bolca kullandigimiz kaynaklar azalacak, kirlenecek ve biz onlari rahatca kullanamiyor hale gelecegiz, daha cok endustrilesip daha cok harcayip daha cok seye sahip olup daha AZ mutlu olacagiz cogunlukla.

Benim bu farkindaliga ilk uyanisim calisirken inceledigim kredi karti ekstrem ile olustu. Harcamalarimin ne kadarinin hangi sektore gittigini gosteren istatistiksel ekstrede yuzde 75'lik kisim ile tekstil basi cekerken yuzde 20'lik kisim restoran, yiyecek icecek olarak gorunuyordu. Birden bir ampul yandi. Ne icin ve kim icin bu harcamalar ve sahiden gerekli mi? Ustelik tum dunya genelinde ekonomik kriz kapida beklerken.

Kriz zamani 'Alin verin ekonomiye can verin' reklamlarina hafif gulumsemistim. Biz harcamaliyiz ki cark donsun. Peki neden harcamaliyim? Neden harcamalisin?

Hadi hanimlar kendinize itiraf edin, gardrobunuzdaki pek cok seyi giymiyorsunuz, hatta bazilari etiketiyle duruyor (bir gun giyilmek uzere). Beyler biraz daha temkinli, en azindan kiyafet alisverisini kadinlar kadar abartmiyor.

Dolabimizda duran siyah ayakkabi aslinda yetiyor ama rugani da olmali, biraz acik siyahi da, koyu grisi, hatta sueti ve simdi cikan zincirli nubuk olandan da.. Boylelikle cark donuyor. Ekonomistler en iyisini bilir elbette ama onlarin da kafa karisikligi olduguna eminim. Keza Marx'in Dan Kapital'i surekli onumuze gelip durmazdi.

Sadece 1 valiz esya ile yasiyorum

Nerdeyse 1 senedir Ingiltere'de, farkli bir dil konusan, farkli kulturden gelen insanlarla yasiyorum, zamanimin cogunu onlarla paylasiyorum. Yanimda sadece bir valiz esya ile..ve emin olun bu bana yetiyor. Cunku bu ulkede insanlar kiyafetlerine gore degerlendirilmiyor. Doktora gittiginizde Turkiye'deki gibi doktor oldugu icin ayricalikli oldugunu dusunen ve hastayi kucumseyen, kasilan doktorlar (tabii ki genelleyemeyiz) degil de sortuyla, tshirtuyle, yakasindaki unvana aldirmadan yaptigi isi, diger isler gibi siradan goren insanlarla karsilasiyorsunuz. Bir sirketin genel muduru rahatlikla metroyu kullaniyor. Bisikletle parlemento binasina gelen burokratin sayisi az degil.

Turkiye'de ise cevremizdekilerle daha iyisine sahip olma yarisi icersindeyiz. Bir marketing konferansinda konusmacilardan biri tuketim aliskanliklarimizdan bahsederken artik tuplu televizyonun hicbir evde kalmadigindan cunku plazma, lcd, hd televizyonlarin hanimlarin salonunun sikligini tamamlamasi gerektiginden (!) ve bu pazarda satin alma hizinin gitgide arttigindan soz etmisti. Bu bence cok acik bir ornek. Hem kadinlarin satin alma karari acisindan nerede durduguna, hem de satin alma gucune iliskin ipuclari veriyor.

Azerbaycanli bir arkadasim durumun kendi ulkesinde de ayni oldugunu, insanlarin evinde gerekirse sogan yedigini ama disari cikarken digerlerine sik gorunmek icin yaris halinde oldugunu soyledi.. :)

Ne kadar cok 'sey' sahibi olursak o kadar cok istiyoruz aslinda. Az seyle yetinme yetisi (bana kalirsa) gelismis ulkelerde daha yaygin. Ne kadar az seyi varsa daha cok isteyen milletler, genellikle elde etmek istediklerine henuz ulasamamis, bu arayi kapatma yolunu herseyi satin alarak saglayabilecegini dusunen Turkiye gibi az gelismis ulkeler. Bir Arap arkadasim cantasinda neden iki adet Iphone tasidigi soruldugunda 'hiiiic, oyle, canim istedi, aldim' cevabini vermisti. O ana kadar ikinci telefonu is icin kullandigini dusunmustum..

Oncelikler ve sahip olma yontemi farkli

Ingiltere'de, Turkiye'deki gibi kredi kartina 12 taksit sistemi olmadigindan ve pekcok kisi gelecek ay odeyecegi mortgage primini dusundugunden para varsa harciyor yoksa gelecek ayi veya christmas zamanini, sevgililer gunu indirimlerini bekliyorlar. Paralarini save edip Boxing Day'de (yilda bir kez, 26 Aralik'ta tum magazlar yuzde 50-70 indirime giriyor) toplu alisveris yapiyorlar. 18 yasini asan herkes kendi parasini kazandigindan, butcelerinin yettigi olcude alisveris yapiliyor. Her gencin elinde Iphone yok, varsa da kendi kazandiklari, biriktirdikleriyle aliyorlar. Oncelikler ve sahip olma yontemi biraz farkli.

Insanlar nasilsa yillik odedik, sinirsiz diye suyu dusuncesizce kullanmiyor. Markette plastik poset kullanmak yerine yaninda bez canta tasiyor. Ise araba ile gitmektense bisiklet veya underground (metro) kullaniyor, her turlu atik kagit/karton, cam, gida ayri ayri cop arabalari tarafindan alinip ayri yerlerde inhibe ediliyor veya donusturuluyor. Ornegin plastik sut sisesini cope sicak su ile eritip sikistirmadan attiginizda karsinizdaki Ingiliz'in yuz ifadesi degisebiliyor, aliskin olmadiklari icin sasiriyorlar.

Yemek yemek onlar icin basat bir sorun degil. Bizler gibi evde yemek yeme kulturu yok. Hele hele Turk mutfaginda her gun pek cok evde 2-3-4 cesit yemek pistigini duyunca nasil yani? diyorlar. Ingilizlerin marketten aldigi hazir sandvic, aksam yemegi oluyor. Yemek hazirlayacaklari surede kitap okumayi, haberleri izlemeyi, film izleyip dinlenmeyi tercih ediyorlar.

ve basta sozunu ettigim cumleye donersek, Ingilizler ozellikle Londra'da hayat cok pahali oldugu icin, hayati en ucuza mal edip en verimli sekilde yasamaya calisiyorlar. Kiyafete, takiya, cantaya devasa paralar odeyeceklerine esleri, sevgilileri ile mutlaka bir film, tiyatro, muzikale gidiyorlar. Yasli veya ortayas ustu kesim ise kolunda ilac torbasiyla dolasacagina, esini koluna takip bir restoranda sarabini icip yemek yiyip sohbet ediyor, sonra da tiyatrosuna geciyor..

Bana gore 'verimli yasamak' ile sana gore 'verimli yasamak' farkli anlamlar ifade edebilir, bu yazi sadece donup kendine, onceliklerine bakman icindi.. :)

Royal Albert Hall'da Sezen Aksu ile

Aylar oncesinden baslayan ikna cabalari, son ana kadar direnmem ve en sonunda Ingiltere'nin Manchester, Reading, Cambridge gibi sehirlerinden sirf Sezen Aksu'yu dinlemek icin kilometrelerce yol gelen arkadaslarimin son dakika israrlari sonucu konserdeyim.


Mekan, dunyaca unlu sanatcilarin konser verdigi, mukemmel akustigiyle ve tarihi onemiyle bilinen Royal Albert Hall. Londra'da agirladigimiz Sezen Aksu, mekanda daha once sarkilarini seslendiren Zeki Muren'den yillar yillar sonra konser veren ikinci isim. 




Tahmin edeceginiz gibi sahane bir konserdi. Konuklar bayagi hasret cekmisler belli ki Sezen'e eslik edeyim derken sarki soylemesine firsat birakmadilar (nerdeyse). Bazi duygusal sarkilar Sezen'in 'ya ben soyliycem ya, sus, susun' diye sakaci tavirlariyla bolunse de gectigimiz yil dilden dusmeyen Hakim Bey sarkisi, Tarkan'in yeniden yorumladigi, bir ara her sabah kalktigimda dinledigim Firuze, Ferzan Ozpetek yonetmenligindeki Serseri Mayinlar filminin son sahnesinde Sezen'in seslendirdigi Kutlama ve Sen Aglama'dan Geri Don'e, Unutuldum'dan Deger mi Hic'e, Rakkas'a tum salon hep bir agizdan soyledik durduk. 


Bir ara piyanonun basindan kalkan sevgili Fahir Atakoglu, 'her ayrilik bir vurgun degmeyin yaslarima' calarken Sezenle salsa yapmaya basladi.



Gelenek oldugu uzere konser arasinda vokalisti Nurcan, hos bir sarkiyla sahnede kisa sure kaldi.




Konserin sonunda Minik Serce'nin soyledigi gibi yillarca sarkilarla birbirimize el verdik, birbirimizin sirtini sivazladik..Iste tam da bu yuzden, keyifli  ve nitelikli vakit gecirmek istiyorsaniz benim gibi inatci olmayin, nerede bir Sezen Aksu konseri duysaniz, firsatiniz varsa gidin, kacirmayin :))




Hulya Meral
Londra

Londra'da Sweet November !

Sonbahar, yesilden sariya donen yapraklar, huzun, kis mevsimine hazirlik. Birbirinden farkli anlari ve duygulari yasatiyor bu serseri mevsim bize. 


Bir yagmurdan sirilsiklam oluyoruz,nbir ruzgar esince icimiz urperiyor. Gunes soyle bir goz kirpip kaciyor, adeta bizle kafa buluyor.


Yine en guzel olmasa da en tatli mevsim sonbahar..


Her sehrin her kara parcasinin oldugu gibi Londa'nin da bir sonbahar gunlugu var. 
Yine yolum sehrin icindeki vahalardan St. James's Park'a dustu. Koskoca yazin yarisi bu parkta gecmisti. (yarim saat boslukta bile kolaylikla gelinebilir bir noktada) 



Hava hafif isiriyor ama cantamizda semsiye, eldiven, sal bilimum techizatla hazir gelmisiz :))


Yaza oranla turist sayisi bir hayli azalmis, sanki bu haliyle daha duru..


Yesilden sariya kizila donen bu mevsimde Londra'da bulunma firsatiniz varsa St. James's Park'a ugramadan donmeyin. Hatta parkin sonundaki Buckingham Sarayi'na da ugrayin. Kralice ELizabeth'in yasadigi bu sasali saray kralice sarayda olmadigi zamanlar ziyarete acik oluyor.