Müzik öğretmeni Zeynep Bektaş'a kezzaplı saldırı



Yıl 2006..

Gazeteci  Can  Dündar'a bir öğretmenden gelen mail...


Her gün çocukları, gençleri eğitim alsın diye gönderdiğimiz okulların içler acısı halini yazmıştı genç öğretmen. Mailinde okula satırla, bıçakla gelen, döner bıçağıyla arkadaşının boynunu kesen, okulda hap kullanan öğrencilerden ve sağlıksız yetişme koşullarından bahsediyordu. http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!%23Did=2977

O günlerde Kurtlar Vadisi dizisi özelinde şiddet içeren dizilerin topluma ve özellikle gençlere etkisinin tartışıp durulduğu, sokakta tedirgin dolaşılan bir dönem yaşıyorduk. Her gün şiddet üzerine makaleler yayımlanıyor, tartışma programlarında konu masaya yatırılıyordu.


Yıl 2012..

Tam 6 yıl geçmiş. Can Dündar’a gelen mailde değişen tek şey, elimizdeki telefonların artık en üst modelinin olması, teknoloji dolayısıyla bilgiye daha kolay ulaşıyor olmamız..Onun haricinde değişen pek bir şey yok.


Keza dün gencecik bir müzik öğretmeni, solist Zeynep Bektaş, görev yaptığı okulun önünde, gündüz gözüyle  arabasına binerken 16-17 yaşlarında, delişmen bir erkek çocuğu tarafından yüzüne tuz ruhu ve kireç çözücü karışımı kimyasal madde savrulması suretiyle şiddete maruz kaldı.



Doktorların 2. derece yanık teşhisi koyduğu Zeynep, boynunda, yüzünde ve dilinde yaşadığı 'can acısı'nı zamanla atlatacak belki ama ömür boyu zihninden atamayacak..ve ne yazık ki Zeynep ne ilk ne de son. Kontrolsüz zihinler ve bedenler, bu zihinleri yetiştiren bireyler değişmedikçe daha çok kez bu tarz vak'alar yaşayacağız. 

Akıllara hemen ‘Neden?’ sorusu geliyor.

Sebep araştırılıyor, umuyoruz ki kısa zamanda bir netlik kazanacak ve fakat sebep her ne olursa olsun, kaynağın eğitimsizliğe, aile içi şiddete, insan sevgisini bilmeden sevgisiz yetişen bireylere, ataerkil aile yapısını bir türlü üzerinden atmaya ikna olmayan, şiddete yönelimi yüksek topluma, bireye; hepsinden öte kadına saygının öneminin toplumsal algı düzeyinin düşük olmasına ve daha sayısız pek çok nedene bağlı olduğunu yadsıyamayız.

Tam da bu sırada alın bir soru daha..
 

Devlet daha mevcut nüfusu eğitemezken, mevcut nüfusa eğitimde fırsat eşitliği sağlayamazken, sağlık, kültür, sosyal haklar konusunda henüz ergen yasalar ve kararlarla boğuşurken ‘Kürtaj yasaklanmalı’ ve ‘Devlet bakar’ söylemleriyle sağlıklı bir toplumsal düzen oluşturabileceğini mi zannediyor?



Devlet, ailesinde şiddet görüp kendisine sığınmış genç erkekleri 18 yaşını doldurduğunda sokağa bırakıp bu gençlerin tacize, şiddete uğramasının önüne geçemezken kürtajla ilgili popülist söylemlerden acilen vazgeçmeli.


Fast food yöntemine dayalı eğitim


'Sağlıklı' eğitim için bekleyen, dersleri boş geçen yüzlerce genç, geometri dersine beden eğitimi öğretmeni giren derslikler..Diğer taraftan atanamayan, yıllardır KPSS yüzünden hayatları mahfolmuş, kadro bekleyen yüzlerce öğretmen adayı..


Fast food yöntemine dayalı, ezberci eğitim anlayışı, yaratmayan, yaralayan, üretmeyen, sürekli tüketen ve daha fazlasını isteyen bedenler..Her gün her yerde hayalleri ayaklar altına alınan binlerce insan..

Bence fena halde yanlış giden birşeyler var…


Son sorum.. 


Çamaşır suyu da aynı işleve yararken kezzap, tuz ruhu, kireç çözücü gibi kimyasal maddeler neden herkesin rahatlıkla marketten, bakkaldan edinebileceği şekilde satılıp durur? Özellikle kezzap patlayıcı madde yapımında kullanılıyorken??


Geçmiş olsun Zeynep, öğrencileri ve sevenleri…


Yazı: Hülya Meral




Can Dündar’dan

Aşağıdaki imzasız mektubu bir öğretmen internetten gönderdi.
İstanbul'da modern bir alışveriş merkezine 5 dakika mesafedeki gecekondu mahallesinde 3 yıldır lise öğretmenliği yapıyor.
İnternetten gelen mesajlar konusunda temkinli olmaya çalışsam da mektupta anlatılanların son bir haftada yaşananlara benzerliği nedeniyle, sizlerle paylaşmak istedim:
***
"Biliyor musunuz,
bu yıl lise 1. sınıfta okuma yazma bilmeyen bir öğrenci var.
Çarpım tablosunu bilmiyorlar; 10 ve katlarıyla çarpma ya da bölme işlemi yaparken bile hesap makinesi kullanıyorlar.
1000 öğrenciden kütüphaneye üye olanların sayısı 7...
Öğrenci tanıma formlarındaki 'Çaldığınız müzik alet(ler)i' bölümüne 'radyo, teyp, walkmen' yazan çok sayıda öğrenci var.
Bir öğrenci okula satır getirmekten uzaklaştırma cezası aldı.
Okulda çıkan kavgada bir öğrencimin boynu döner bıçağıyla kesildi; 28 dikiş atıldı.
Derste sıkıntı yarattığı için öğretmeni tarafından cezalandırılan öğrencinin aşiret olan ailesi okulu bastı.
Kışın akşam 5'ten sonra kimse sokakta yalnız yürümüyor.
***
Biliyor musunuz,
öğrencilerimizin % 86'sı sigara, % 42'si hap kullanıyor.
Okulun etrafında hap satanları, okulda hap kullananları polis biliyor.
Öğrencilerimizin % 23'ü ensest ilişki mağduru... Çoğunun ailesinde kan davası, intihar, boşanma, dayak, kaçma, kaçırma, hapis gibi hikâyeler var.
Bir kız öğrencimizin babası, çocuğundan dayak yediği için okula sığındı.
Sorun çıkardığı için müdürün tartakladığı bir öğrenci, mahalleden topladığı tanıdıklarıyla müdürün odasını basıp tehdit savurdu.
Koridorda birbirlerine çarptıkları için kavgaya tutuşan 2 kız öğrencinin aileleri okulun önünde yumruk yumruğa dövüştü.
Bazı kız öğrenciler 100 kontör karşılığında minibüs şoförlerine, halı saha sahiplerine kendilerini kullandırtıyorlar.
Geçen yıl bir anne, kızının saçının boyalı diye okula çağrıldığında, kızını okula koca bulmak için gönderdiğini, bu nedenle de süslenmesi gerektiğini söyledi.
***
Biliyor musunuz;
Velilerimizin bir kısmı yoksulluktan 3-4 aile bir oda-bir salon bir evi paylaşıyor.
Her ay öğretmenler aramızda para toplayıp bir öğrenciye bot, palto veya okul araç gereçleri alıyoruz.
Maddi durumu iyi olan sayılı velilerden biri (notlarının hemen hepsi zayıf olan çocuğunun sınıf geçmesi şartıyla), akan damımızı onardı.
Kapanış töreninde bayılan bir öğrencinin 2 gündür hiçbir şey yemediğini öğrendik.
Öğrencilerimizin % 60'ı sağlıksız beslenmeden dolayı hasta, ancak % 90'ında son model, kameralı cep telefonu var.
***
Biliyor musunuz,
veliler toplantılara 'ocakta yemeklerini bırakarak', ayakkabılarının topuğuna basarak, mantolarını omuzlarına atarak geliyorlar.
Çoğu öğretmene nasıl hitap edileceğini bilmiyor ('Güzelim, hanım kızım, sen, hocaaaaa, ablası'...)
Sakallı, şalvarlı, cüppeli bir veli yalnızca erkek öğretmenlerle görüşüyor.
***
Biliyor musunuz,
her gün büyük bir çaresizlik ve endişeyle 'Acaba bugün ne olacak?' diye başlıyorum işime...
Ders anlatırken Atatürk'ün gözleriyle karşılaşmamaya çalışıyorum.
10 Kasım'larda, 29 Ekim'lerde şiir okunurken, marşımızı dinlerken ağladığımda herkes günün anlamına ağladığımı sanıyor; oysa çaresizliğe ağlıyorum.
"Muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kan"ı uyuşturucuyla zehirleyen öğrencilerimi kurtaramıyorum.
Daha fazla yazamıyorum; yazdıkça yüreğim ağırlaşıyor."

Hiç yorum yok: