Projeksiyon özelliği sayesinde Sony Handycam; ailece geçirdiğiniz o değerli anları, istediğiniz yerde tekrar tekrar izleyebileceğiniz ölümsüz anılara dönüştürüyor!
Ailece gidilen tatillerde, anılarımızı kaydetmek ve sevdiklerimizle paylaşmak için mutlaka yanımızda bir kamera götürürüz. Peki bu kamera aynı zamanda kaydettiğimiz videoları duvara yansıtabilseydi? Videoları sevdiklerimizle birlikte geniş bir alanda izlemek için bilgisayar veya televizyona muhtaç olmasaydık? Üstelik onları dilediğimiz zaman dilediğimiz yerde izleyebilseydik? Sony’nin yeni projeksiyonlu kamerası ile tüm bunlar artık mümkün!
Projeksiyon özelliğine sahip olan Sony Handycam, içindeki videoları istediğiniz yüzeye yansıtmanızı ve dilediğiniz an izlemenizi sağlıyor. Böylece hem ailenizle beraber yaşadığınız o değerli anları ölümsüzleştirebiliyor hem de onları sevdiklerinize de izleterek paylaşabiliyorsunuz. Artık anılarınız her zaman ve her yerde sizinle!
Bir bumads advertorial içeriğidir.
OĞUZ ATAY ANISINA 'UBOR METENGA BULUŞMALARI'
Adını Oğuz Atay’ın ‘Korkuyu
Beklerken’ adlı kitabında olmayan bir dilde mektuplar yazan örgütün adından
alan Ubor Metenga, bir edebiyat buluşması.
Güncel Türk edebiyatının genç ve değerli kalemlerinden, her kitabını merakla beklediğim yazarlar Yekta Kopan, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy Üçlemesi’nin Oğuz Atay’ı anmak için Salon İKSV’de edebiyat meraklılarıyla bir araya geldikleri Buluşmalar’ın Şubat ayı seçkisi, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz reklamcı, şair ve yazar Hulki Aktunç’un ‘Lodos Düğünü’ isimli öyküsüydü.
Ayda bir
kez gerçekleşen Buluşmalar’dan arkadaşım sevgili Sergül Sungur
(fistikyesili.com) sayesinde haberdar oldum. Mart ayındaki etkinliğe yer kalmaz telaşesiyle hemen
rezervasyonumu yaptırdım ve nihayet 27 Mart’ta Tomris Uyar’ın ‘Dikkat Kırılacak
Eşya’ öyküsünü çözümlemek ve biraz Tomris Uyar’ın kaleminin yol haritasını onunla
tanışmış ve kitaplarını hatmetmiş usta öykü yazarlarından dinlemek için Salon İKSV’nin
yolunu tuttum.
Biraz
erken varıp arkadaşlarımı beklemeye koyulmuşken hemen yan binasındaki Cafe Nero’da
kahvemi yudumlayarak birkaç sayfa çeviriyordum ki arkamdaki masadan Ayfer Tunç’un
coşkulu sesiyle ‘kadın ve şiddet’ konusunu çevresini sarmış okuyucularıyla
tartışırken, çözümler üretip analizler yaparken buldum.
Niyetim son kitabı ‘Yeşil
Peri Gecesi’ ile ilgili birkaç şey paylaşmaktı ama Ubor Metenga Buluşmaları
başlamak üzereydi. Bir dahaki sefere diyerek büyük bir kalabalıkla salona doğru ilerledim.
Etkinlik ‘Dikkat
Kırılacak Eşya’ öyküsünü fondaki bir erkek sesinden dinleyerek başladı. Güçlü bir
monolog ve iç ses üzerinden ilerleyen öykü, faşizmin bireyler üzerindeki
etkisinden bahsedip tüm salonu 1970’lere yolculuğa çıkardı.
Dinleme faslı bitip sıra çözümlemeye geldiğinde ilk sözü Ayfer Tunç aldı. Tunç, ‘karşılıksız diyalog’ olarak
değerlendirdiği öyküde, 1970’li yıllarla birlikte esen değişim rüzgarlarından, bu
değişimin insanlar ve insanların yaşam
biçimleri üzerindeki etkisinden söz etti.
Öyküyle adeta geçmişe götüren bir trene bindim diyen Tunç, ‘Beni etkileyen, doğrudan tarihe
götüren bir öykü Dikkat Kırılacak Eşya. 30 sene öncesinden bahsediyor. Dönemin izlerini taşıyor.
İlk okuduğumda romandaki karakteri kadın sandım, erkek olduğunu sonradan fark
ettim. Kadınsı imgelerle yürüyen bir anlatı. ‘Gavur sigarası’ imgesiyle sınıf
meselesine, ‘imzasına aşık bir erkek’ tanımlamasıyla burjuva sınıfına bir atıf
var. Örneğin burjuva kadını terimi o
zaman farklıydı. Sınıfsal değişim, kodlar, okuma biçimi zamanla değişiyor. Şimdi
burjuva kadını terimi yok. ‘Kat sahibi olmak’ sınıfsal değişimin göstergesiydi.
Sol
kültürün dayatmaları vardı o dönem. Çay partisine gitmek, makyaj yapmak,
davetlere gitmek bizim kuşağın kadın olmak konusunu ortaya koymasında bayağı
zor bir dönemdi sol jargondaki erkeklerde. Bugün
sesimizi çıkardığımız şeylerin o zaman olağan algılandığı bir dönemden söz
ediyor kitap.’ dedi.
Tomris
Uyar’ın romana hiç yüz vermediğini, öyküde ısrarcı olduğunu öğrendiğim
çözümlemede Murat Gülsoy, Uyar’ın romanı 'kötü yola düşmüş edebiyat' olarak
algılayan bir görüşten geldiğini söyledi.
Toplumsal statüyü simgeleyen imza
imgesine değinerek öyküdeki karakterin ‘Resim..Tehlikeli olabilirdi, bıraktım.
Konuşmak da tehlikelidir. Hele konuşmayı bir kez unutmuşsan.' cümlesini
değerlendirerek adamın iyi eğitim almış,
konformist, ileriye dönük hedefleri olan ama bunu bir türlü yapamayan, pek çok
arayışı olan biri olarak tasvir edildiğinden bahsetti.
Yekta
Kopan da öyküyü okurken Ayfer Tunç gibi öykünün çok geç bir noktasında anlatıcının
erkek olduğunu fark ettiğini belirterek "Bir ‘zihin içi hesaplaşma’ mı ‘iç ses’
mi diye karar veremedim. Karşılıksız diyalog bir yerden sonra karşı taraf var mı yok
mu sorusunu sormanıza neden oluyor. ‘Birayla kauçukları silerken’, ‘toz
bezleri’ gibi detaylardan anlatıcıyı kadınların içinde yetişmiş ve kadınlardan
bu anekdotları almış bir erkek gibi düşündüm.
Öykü
faşizm ve faşizmin sıradan etkilerini, yukarıdan aşağıya inen değil aynı hizada
sürekli genişleyen bir alan olarak anlatıyor." diyerek bir saat süren etkinliğin son cümlelerini söyledi.
Bir sonraki etkinlik Onat Kutlar’ın İshak adlı kitabından bir öykü olacak.
Can
Yayınları’nın desteğiyle ücretsiz olarak düzenlenen Ubor Metenga Buluşmaları’na
katılmak için İKSV’nin rezervasyon@iksv.org
adresine mail atıp isim yazdırmak yeterli.
HÜLYA MERAL
Etiketler:
ayfer tunç,
cafe nero,
can yayınları,
hulki aktunç,
iksv salon,
korkuyu beklerken,
murat gülsoy,
ntv,
oğuz atay,
öykü çözümlemesi,
tomris uyar,
ubor metenga,
yekta kopan
DÜNYA SAATİ VE GELECEĞİMİZ-2
WWF'nin tüm dünya genelinde organize ettiği küresel çevre hareketi olan, ışıkların 1 saat süreyle söndürülmesi şeklinde gerçekleştirilen Dünya Saati uygulamasından bir önceki yazımda bahsetmiş, çevre sorunlarının dünyanın diğer bir köşesinde değil bizzat yanıbaşımızda insan eliyle ortaya çıktığından ve olumsuz etkilerinin yine insan eliyle azaltılabileceğinden söz etmiştim.
İşte birkaç öneri ve çevre kirliliği ve geleceğimiz adına gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projelerinden örnekler.. Daha yaşanabilir bir dünya ve daha sağlıklı bir gelecek ve gezegen yaratmanın birkaç yolu..
* Yenilenebilir ambalajlı ürünleri satın alın. Naylon poşet kullanmayın.
* Evdeki atık miktarını azaltın, yeniden kullanılabilen bez torba, cam kavanoz gibi ambalajlarda satılan ürünleritercih edin.
* Duştayken, diş fırçalarken, traş olurken harcadığınız su miktarını minimuma indirin.
* Türkiye’de her gün2 milyon metreküpten fazla su, sifon çekildiğinde akıp gidiyor. Her çekimde 11 litre su tüketen eski tip rezervuarınızı 4 litre su tüketen yenisiyle değiştirin, hem de faturanız hafiflesin.
* Çamaşır makinanızı dolmadan değil, tam kapasite dolduktan sonra çalıştırın. Kurutmayı makine programında değil dışarda yapın.
* Beyaz eşya satın alırken daha az enerji sarf eden A veya A++ sınıf olmasına dikkat ederek enerjiden tasarruf edin.
* Çatınıza kurulacak güneş panelleriyle güneş enerjisini elektriğe dönüştürün. Obama bile Beyaz Saray’ın çatısına güneş paneli yaptırdı, siz ondan zengin misiniz?
* Çatıdan, duvardan ve zeminden gelen ısı kaybını azaltmak için yalıtım sistemleri kullanın. Yazın klimadan, kışın ısıtıcı kullanımından tasarruf sağlarsınız.
* Evizinizi aydınlatmak için sadece elektrikten faydalanmayın. Beyaz duvarlar ve evin çeşitli yerlerinde kullanacağınız aynalar evinize giren ışığı yansıtacak, daha aydınlık görünmesini sağlayacaktır.
* Apartmanınızda kağıt, naylon ve pil gibi atıklar için ayrı kutular oluşturulmasına önayak olun. Bu atıkları düzenli olarak toplayan pekçok sivil toplum kuruluşu var, bu kuruluşlarla bağlantıya geçin.
* İşyerinizde kağıt kullanımını azaltın, gereksiz aldığınız her sayfa çıkış için doğayı tahrip ettğinizi hatırlayın.
* Bütün yakıtlar birbirine eşit değildir. Tahıl ve şeker kamışından elde edilen Etanol ve bitkisel yağ veya hayvansal atıklardan elde edilen Biyodizel gibi yenilenebilir veya geri dönüştürülmüş kaynaklardan elde edilen biyoyakıtlarla karıştırılmış benzin almaya çalışın.
* Bir yerde on saniyeden fazla bekleyecekseniz aracınızı stop edin. Motor rölantideyken daha fazla yakıt tüketir ve arabanızı yeniden çalıştırmanız sırasında atmosfere bırakacağınız miktardan daha fazla CO2 salımına neden olur.
* Ortalama bir aile arabasıyla yılda 24.000 km yol yapar ve 5,8 ton sera gazı kirliliği yaratırken benzine 7.500 TL harcar. Formda kalmak için atmanız gereken adımın bir kısmını yürüyerek atın, alışverişe arabayla gitmek yerine yürümeyi tercih edin. Sera gazı salımının azalmasına yardımcı olun.
* İç mekan temizliğinde kullanılan ürünlere dikkat edin. Temizliğinizi mikrofiber temizlik bezi, ılık su ve doğal sabunla yaparak yutma yoluyla zehirlenmelerin (daha çok çocuklarda) önüne geçin.
* Sosyal sorumluluk bilinciyle yatırım yapan ve toplumu ve çevreyi dikkate alan yaklaşıma sahip şirketlere yatırım yapın. Emeklilik kesintilerinizin nasıl değerlendirildiğini öğrenin, etik bir yatırım seçeneğini tercih edin.
* Çalışır haldeki cep telefonu, televizyon, bilgisayar, mp3 çalar gibi elektroniklerinizi atmayın, verin.
* Ofiste en son siz çıkıyorsanız çıkarken ışığı kapatın.
* Ofiste kağıt bardak kullanmayın. Ortalama 3.000 kez kullandığınız fincan, 30 kat daha fazla atığın önüne geçmenizi sağlar.
* Ofisinizdeki bilgisayarların yaydığı radyasyonu absorbe etmek ve oksijeni takviye etmek için doğal hava filtreleri olan iç mekan bitkileri satın alın.
* Çalıştığınız banka, kıyafet satın aldığınız mağaza, bilgisayar aldığınız teknomarket çevre için herhangi bir şey yapıyor mu, araştırın.
* Kuşlar, kediler ve köpekler için balkonunuza veya apartmanınızın önüne su ve gıda koyun. Doğal dengenin korunmasına katkıda bulunun.
* Tükettiğiniz deniz ürünü konusunda bilinçli olun. Belli bir iriliğe ve uzunluğa gelmemiş, erken avlanma dolayısıyla balıkların neslini tehdit eden uygulamalara destek olmayın.
* Çevrenin korunmasına destek veren ve çevrenin tahrip edilmesinin önüne geçilmesi için gerçekleştirilen kurumsal veya bireysel sosyal sorumluluk çalışmalarına dahil olun.
* Bulunduğunuz ortamda doğaya zarar veren eylem veya uygulama halinde bulunan şahıs veya firmaları gördüğünüzde farkındalık sağlamaya gayret edin.
Doğa Derneği diyor ki;
Artık bir seçim yapmak zorundayız. Ya sınır tanımayan tüketim alışkanlıklarımızı sürdürerek, doğayla birlikte kendimizi de yok edeceğiz ya da onunla uyumlu bir yaşam seçeceğiz.
Doğanın varoluşuna, binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış olan uygarlıklara, ait olduğumuz topluma ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun gereği olarak, biz ikincisini seçiyoruz.
İSTANBUL'DA GÜNDE 10.000 TON ÇÖP
İSTAÇ (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Atık Maddeleri Değerlendirme Sanayi ve Ticaret AŞ) verilerine göre, sadece İstanbul’da günde 10.000 ton çöp üretiliyor ve kişi başına çöp üretim miktarı yaklaşık 1 kg civarında. Üretilen bu çöpün yaklaşık yüzde 10’luk bir kısmını ise naylon torbaların olduğu plastikler oluşturuyor.
Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Yönetmeliğine göre, organik maddelerle ambalaj atıklarının, kaynağında ayrı ayrı toplanılması ve plastik ile kağıt atıkların birbirine karıştırılmaması gerekiyor.
Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Yönetmeliğine göre, organik maddelerle ambalaj atıklarının, kaynağında ayrı ayrı toplanılması ve plastik ile kağıt atıkların birbirine karıştırılmaması gerekiyor.
Kargo Poşetleri Kutuya, Çocuklar Okula Kampanyası
Doğal kaynakların verimli kullanılması amacıyla “her sektörün üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği” anlayışından yola çıkan MNG Kargo, Deniztemiz TURMEPA Derneği ile beraber, sürdürülebilir kalkınma hedefiyle başlattığı “kargo poşetlerinin geri dönüşümü” projesini Türkiye çapında uyguladı.
Doğal kaynakların verimli kullanılması amacıyla “her sektörün üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği” anlayışından yola çıkan MNG Kargo, Deniztemiz TURMEPA Derneği ile beraber, sürdürülebilir kalkınma hedefiyle başlattığı “kargo poşetlerinin geri dönüşümü” projesini Türkiye çapında uyguladı.
“Kargo Poşetleri Kutuya, Çocuklar Okula” sloganıyla başlayan proje ile Türkiye çapında kargo sektörünün bir ayda ürettiği yaklaşık 20 milyon adet plastik kargo poşeti toplandı. Toplanan kargo poşetlerinin lisanslı firmalarda geri dönüştürülmesiyle elde edilen gelir, Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenen, Bitlis Afet Evleri bölgesinde inşa edilen MNG Kargo Bitlis İlköğretim okulunun yapılmasını sağladı.
20 bini aşkın çevre dostu kurum ve kuruluş tarafından toplanan atık plastik poşetlerin geri dönüştürülerek ekonomiye tekrar kazandırılmasından elde edilen gelirle, 2010-2011 eğitim ve öğretim döneminde kapılarını çocuklara açan okul, örnek bir sosyal sorumluluk projesi.
LİDERLERİN SORUMLULUKLARI
İklim değişikliğini engellemede uluslararası ortak çabaya dahil olmak; iklimi değiştiren gazların salımlarını azaltmak üzere politika geliştirmek; yasal hedefler oluşturmak; bu hedeflere ulaşmak üzere strateji ve eylem planları geliştirmek; bu planları uygulamaya sokmak ve planlara halkın da katılabilmesi için eğitim programları başlatmak.
HÜLYA MERAL
Doğa koruma ve ekolojik yaşam konusunda çalışan ulusal sivil toplum kuruluşları
Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD )
www.dhkd.org WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) http://www.wwf.org.tr/ Greenpeace Akdeniz Kampanya Ofisi http://www.greenpeacemed.org.mt/ Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı (ÇEKÜL) www.cekulvakfi.org.tr Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı (TEMA) www.tema.org.tr DenizTemiz Derneği (TURMEPA) www.turmepa.org.tr Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) www.tudav.org Akdeniz Foku Araştırma Grubu (AFAG) www.afag.org Kuş Araştırmaları Derneği (KAD) www.kad.org.tr Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı (ÇEVKO) www.cevko.org.tr Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği www.bugday.org KORDON Derneği (Kent ve Çevre Kültürü Derneği)http://www.kordon.org Akyaka’yı Sevenler Derneği www.akyaka.org Pamukkale Arama Kurtarma Doğa Sporları Derneği http://www.pakdos.org.tr/ ÇevGön Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği http://www.cevgon.org.tr.tc/ İstanbul Su Girişimi http://www.istanbulunsuyu.net/anasayfa.htm Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu http://www.turcek.org.tr Doğa Derneği |
DÜNYA SAATİ VE GELECEĞİMİZ- 1
Dünyadaki iklim değişikliğiyle mücadele için 2007 yılında Avustralya'da 2 milyondan fazla insan ve 2.000 kurumun katılımıyla WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) en büyük çevre hareketini başlattı.
Dünya Saati adı verilen ve ışıkların 1 saatliğine söndürülmesiyle başlayan bu hareket olgunlaştı ve şimdi 135 ülkeden 1 milyardan fazla insanın katıldığı küresel bir çevre hareketi haline geldi.
Her yıl Mart ayının son Cumartesi günü insanlığı yaşadığı gezegenin geleceği hakkında düşünmeye davet eden hareket bu yıl 31 Mart'ta özellikle sosyal medya aracılığıyla çok daha geniş kitlelere ulaştı.
Dünya Saati uygulamasına 2010 yılında 230 kurum 5.000 kişi katılırken 2011'de sayı 250 kurum ve 20.000 kişi olarak gerçekleşti. Bu yıl ise 400'e yakın kurum ve 56.000 kişi harekete bireysel destek verdi.
Bu sayede bugünkü yaşam tarzımız, tükettiklerimiz ve ürettiklerimiz üzerine, kullandığımız arabadaki yakıttan tutun da gün içinde harcadığımız suya, elektriğe, kendi elimizle yarattığımız atıklara kadar değişim kararı almak, farkındalığımızı arttırmak için önemli bir adım atılmış oldu.
Tam da gezegenin geleceği hakkında konuşulur ve birşeyler yapılırken aklıma geçtiğimiz yıl çokça konuşulan çevre olayları, HES'ler, kuraklık dolayısıyla tehdit altında olan canlı hayatı, seller nedeniyle bazı coğrafyaların değişime uğraması, küresel ısınma ile gezegenin geleceğinin ciddi bir yokoluşla karşı karşıya olması, sera gazı salınımı ve küresel su sorunu geldi.
Hani cenneti görmeden ölmeyin derler ya işte Rize İkizdere böyle bir yer, adeta cennetten bir köşe. Karadeniz’e, İkizdere'yi görmek için önceki sene gittiğimde yolumun üstündeki yeşile bürünmüş çay bahçelerinin, derelerin içinden geçerken yol üstündeki hafriyat kamyonlarını idrak etmekte güçlük çekmiştim.
Bu sayede bugünkü yaşam tarzımız, tükettiklerimiz ve ürettiklerimiz üzerine, kullandığımız arabadaki yakıttan tutun da gün içinde harcadığımız suya, elektriğe, kendi elimizle yarattığımız atıklara kadar değişim kararı almak, farkındalığımızı arttırmak için önemli bir adım atılmış oldu.
Tam da gezegenin geleceği hakkında konuşulur ve birşeyler yapılırken aklıma geçtiğimiz yıl çokça konuşulan çevre olayları, HES'ler, kuraklık dolayısıyla tehdit altında olan canlı hayatı, seller nedeniyle bazı coğrafyaların değişime uğraması, küresel ısınma ile gezegenin geleceğinin ciddi bir yokoluşla karşı karşıya olması, sera gazı salınımı ve küresel su sorunu geldi.
Hani cenneti görmeden ölmeyin derler ya işte Rize İkizdere böyle bir yer, adeta cennetten bir köşe. Karadeniz’e, İkizdere'yi görmek için önceki sene gittiğimde yolumun üstündeki yeşile bürünmüş çay bahçelerinin, derelerin içinden geçerken yol üstündeki hafriyat kamyonlarını idrak etmekte güçlük çekmiştim.
İkizdere |
Mola verdiğimizde çay
servisi yapan Rizeli gence sebebini sordum. Gürül gürül akan derenin sudan
elde edilen elektriğe yani hidroelektrik santraline dönüştürüleceğini öğrendim.
Proje ilk bakışta harika bir fikir gibi görünmüştü. Hükümetin sürekli artan nüfusa ucuz, temiz, güvenli ve yerli enerji sağlaması lazım. Ancak biraz araştırıp bilirkişileri dinleyince bölgedeki 26 HES projesinin idealden çok uzak olduğunu öğrendim. Hafriyat kamyonları cenneti altüst etmeye gelmiş meğer.
Yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan ailelerin geçimini sağladıkları, varoluşlarının sebebi dereler ve yeşil alanlar, köyler sahiplerinin onayı olmadan ve fikirleri alınmadan enerji üretilmesi bahanesiyle acımasız bir tahriple hatta yok edilişle karşı karşıyaydı. Ülkemizde kalan tek yeşil alan turizmle ekonomiye katkı sağlayacakken insan eliyle ölüme terk edilmek üzereydi.
Şayet HES’ler yapılırsa bu
alanda meydana gelebilecek endemik bitki türlerinin ve yaban hayatın yok
edilmesi, iklim değişikliği ve doğanın dengesinin bozulması yerel görünmekle
beraber hepimizin, tüm dünyanın yaşamını tehdit edecekti.
Neyse ki İkizdere'ye yapılması planlanan HES'ler için Türkiye Su Meclisi, Doğa Derneği ve sivil oluşumların karşı koymaları ve açılan davalar sonucunda iptal kararı çıktı.
Neyse ki İkizdere'ye yapılması planlanan HES'ler için Türkiye Su Meclisi, Doğa Derneği ve sivil oluşumların karşı koymaları ve açılan davalar sonucunda iptal kararı çıktı.
İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ İLE YILDA 150.000 İNSAN KAYBI
Biz
farkında olmasak da dünyanın iklimi bir yıl öncesine göre bile inanılmaz
değişim içinde. İklim değişikliği dünyanın karşı karşıya kaldığı şimdiye kadar
görülmüş en büyük çevresel, insani ve ekonomik tehdit. Milyonlarca insan
halihazırda etkilerini hissediyor ve Birleşmiş Milletler raporuna göre her yıl
150.000 insan iklim değişikliğine bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor.
EN SICAK 10 YIL
Geçtiğimiz
yaz gezegenimizin tarihindeki en sıcak 10 yıl olarak açıklandı. Dünyanın dört
bir yanında sıcaklık rekorları kırıldı. Kış ayları kış gibi yaz ayları yaz gibi yaşanmıyor artık.
Örneklerle
gidersek; Pakistan’da sıcaklık gölgede 53 derecenin üstünü gördü. Rusya bin
yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar
çevrede nükleer tehdit yarattı. Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare
(Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza
ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı. Rusya’daki sıcak hava
dalgasının, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında
tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu.
Pakistan’da
meydana gelen sel felaketiyle gökyüzünün tüm suları muson olup bu yoksul
insanların başına yağdı, ülkenin pek çok yerinde içdenizler oluştu. Nehirler
taştı, ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz kaldı, tufandan
etkilenenlerin sayısı 40 milyona ulaştı. 72 bin çocuğun yaşamı tehlike altına
girdi, halen yaralar sarılmaya çalışılıyor ve başkanlarının yaptığı açıklamaya
göre ülkenin toparlanabilmesi için bir yüzyıl geçmesi gerekiyor.
Öte
yandan, Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzları görülmemiş bir hızla eriyor,
devasa buzdağları kopuyor, okyanusların ısınmasıyla, mikroskobik canlı nüfusun
çökmesiyle, denizlerde beslenme zinciri hızla kopuşa doğru gidiyor.
Geçtiğimiz yıl Latin Amerika’da, Rize’de akılalmaz yağışlar dağ yamaçlarını yerle bir etti, otobanları, evleri ve insanları çamur deryasında silip süpürdü.
Geçtiğimiz yıl Latin Amerika’da, Rize’de akılalmaz yağışlar dağ yamaçlarını yerle bir etti, otobanları, evleri ve insanları çamur deryasında silip süpürdü.
Afrika’nın
yoksul ülkesi Nijer’de ise hem sel, hem kuraklık nüfusun yüzde 80’ini ve 400
bin çocuğu açlık ve kıtlığa mahkûm etti.
Televizyonlarımızdan Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular ve yangınlarla hayatları cehenneme dönen milyonları izliyoruz.
Televizyonlarımızdan Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular ve yangınlarla hayatları cehenneme dönen milyonları izliyoruz.
Kısacası iklim değişiyor, insana, doğanın dengesine hükmediyor ve dünyadaki tüm insanların kaderi aynı tehlike karşısında ilk kez bu kadar birbirine bağlı. Ve dünya artık bildiğimiz dünya değil.
7 milyar insanın ve bundan sonra dünyaya
geleceklerin başa çıkmak zorunda oldukları ciddi bir problem var. YAŞAMAK VE
AYAKTA KALABİLMEK.
KÜRESEL
ISINMA BURNUMUZUN UCUNDA
Yıllardır televizyon programlarında tartışılan ve yakamıza yapışması çok uzak bir ihtimalmiş gibi görülen ‘küresel ısınma’ mevzusu artık burnumuzun ucunda.
Ozon tabakasının incelmesi ve yeryüzüne inen ultraviyole ışınların oranının artmasından kaynaklanan tehlike, yani küresel ısınma sebebiyle son 20 yılda sayılamayacak kadar çok hayvan ve bitki türü yok oldu.Varlığı bilinen 9.000 kuş türünün dörtte 3’ünün yok olduğunu bilmemiz tehlikenin boyutunu daha iyi anlamamızı sağlayabilir.
Dünya üzerindeki ormanlar azalıyor, çöller büyüyor, tarım alanlarının üçte 1’i erozyon tehlikesiyle karşı karşıya.
İklimin kontrolden tamamen çıkması birkaç yılın meselesi artık. Şimdiye kadar dünyanın sıcaklığını yalnızca 0.8 C derece artırdık.
Ama, salımlarla sıcaklık artışı arasında 40 ya da 50 yıllık bir gecikme olduğundan, halihazırda atmosferde bulunan emisyonların, önümüzdeki birkaç on yıl içinde dünya sıcaklığını 0.6 C daha artıracağı kesin.
Bu kritik eşiği aşarsak, dünyada sıcaklıklar 6 derece kadar fırlayabilir
Böyle
birşey olursa eğer, doğal âlem büyük bir kitlesel yıkıma uğrayacak, halihazırda
gezegeni paylaştığımız bitkilerle hayvanların büyük çoğunluğu yeryüzünden
silinip gidecek aynı zamanda, dünya ekosistemleri eriyip giderken, etrafta çok
daha fazla fare, sinek, hamamböceği ve sivrisinek kol geziyor olacak.
Yağış dağılım şekilleri değiştikçe,
buzulların beslediği ırmaklar kurudukça, yükselen deniz seviyeleri yeraltı su
kaynaklarını tuzladıkça, insanlığın gezegene vurduğu ilk darbe, içme suyuna
erişimin hızla ve keskin şekilde azalması şeklinde tezahür edecek.
Tarım
ürünleri azalır, ormanlar yanıp gider, çöller genişleyip durur, sahil bölgeleri
de sürekli sular seller altında kalırken, milyarlarca insan da pılını pırtısını
toplayıp, başka yerlerde rızkını aramaya çıkacak.
2°C
HAYATİ DERECE
İklim
değişikliğinin geniş çaplı kuraklık, su baskınları, deniz seviyesinde artış
nedeniyle muazzam düzeyde nüfus hareketlerinin oluşması gibi en büyük
etkilerini engellemek için sıcaklık artışının 2 derecenin olabildiğince altında
tutulması gerekiyor.
Ancak 2°C’nin altında kalsak dahi geçtiğimiz aylarda önce Yunanistan’da yaşanan orman yangınları ve daha sonrasında İstanbul ve Tekirdağ’daki seller gibi felaketler artarak yaşanmaya devam edecek. Ve hatta bilim insanları Akdeniz Bölgesi’nde en çok etkilenmesi öngörülen bölge olarak Türkiye’den başlayarak Tunus’a kadar olan Güney Akdeniz Bölgesi’ni işaret ediyor.
SERA GAZI SALINIMLARININ ARTIŞI
İklim
değişikliğinin sera gazı etkisi sebebiyle meteorolojik durumlarda da
değişikliklere sebep olması bekleniyor. Dünyanın ihtiyacı olan şey, sıfır
karbon emisyonunu hedefleyen bir yol haritası.
Sıfır emisyon hedefine ulaşmak için 2015 yılına kadar sera gazı salımlarının artışının durdurulması ve bu tarihten sonra hızlı bir şekilde salımların düşüşe geçmesi gerekiyor.
Sıfır emisyon hedefine ulaşmak için 2015 yılına kadar sera gazı salımlarının artışının durdurulması ve bu tarihten sonra hızlı bir şekilde salımların düşüşe geçmesi gerekiyor.
Yüzyılın
ortasına geldiğimizde emisyonlar sıfır noktasına olabildiğince yakın bir değerde
olmalı. Sera gazı salımlarını düşürme hedeflerine ancak geçerliliği kanıtlanmış
yenilenebilir enerji kaynağı seçenekleri ve enerji verimliliği ile ulaşmak
mümkün.
Kendi
yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşam kalitesi tüm bu iklim değişiklerine karşı
göstereceğimiz ilgi ve önemle doğru orantılı. Yaşadığımız gezegenin iklimini
istikrara kavuşturmak ahlâki bir mesele, hepimiz için mânevi sorumluluk.
Kendimizi
hangi siyasî, ideolojik, dinî, etnik, kültürel gruba, partiye, topluluğa ait
hissediyor olursak olalım, fark etmez. Genç, yaşlı, yetişkin veya çocuk
gezegeni koruyacak etkili bir politika belirlenmesi için birleşmek, farkındalık
yaratmak, somut birşeyler yapmak zorundayız.
Artık şurası açıkça görülüyor ki,
dönüşüm ve hareket, ancak kamuoyunu oluşturan bizlerin birleşmesiyle mümkün.
Yani iklim krizine “zorunlu müdahil” olmamızla. Çünkü artık herkes, iklim
değişikliğinin gerçek olduğunu ve çoktan hayatımızı etkilemeye başladığını
biliyor. Pekçok insanın bilmediği şey ise çözümün de bizim, bu kuşağın elinde olduğu.
NÜKLEER
ENERJİ VE RADYASYON
1972'de
Sovyetler Birliği'nin parçası olan Ukrayna'nın Çernobil Termik Santralı'nda
meydana gelen kazada atmosfere büyük miktarda radyasyon yayıldı. Kazanın Avrupa
üzerindeki etkilerini gösteren harita ve çizelgeler, radyoaktif serpintinin çok
geniş bir alanda yayıldığı ve Avrupa'daki pek çok ülkeyi doğrudan etkilediğini
gösterdiği gibi, ülkedeki kanser vakalarının artışının nedeninin Çernobil
kazası olduğu da bilinen bir gerçek artık.
Türkiye'de ise özellikle Karadeniz
Bölgesi'ndeki illere radyoaktif parçacıklar yayılmıştı. 1972'den beri kanser
vak’alarında görülen ve sürekli artan oran içler acısı. 11 nesle kadar
etkisinin görülebileceği açıklanan kazanın daha kaç kişiyi ölüme götüreceği,
kaç aileyi mağdur edeceği meçhul.
Hal
böyleyken ülkemizde nükleer enerji santrallerinin kurulması yönünde ciddi
adımlar atılıyor, uluslararası alanda kararlar alınıyor. Unutulan şu ki Türkiye
nüfusunun büyük çoğunluğunu 0-14 yaş arası çocuklar oluşturuyor. Bu çocuklar
hepimizin geleceği ve sağlıklı nesiller yetiştirmeye gayret eden anne babalar
nükleer santralin lafını bile duymak istemiyor.
Greenpeace
Uluslararası Enerji Kampanya sorumlusu Aslıhan Tümer Çernobil faciasının
etkilediği toprakları geziyor ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Artık Greenpeace kampanyacısıyım ve Ukrayna’da bir köy ziyaretindeyiz. Görevimiz sütteki radyasyon oranını ölçmek. Çernobil’den arabayla 4 saatlik uzaklıktayız ve burada radyoaktif kirlenmeyi görebilmek mümkün; özellikle de günlük hayatımızın vazgeçilmezi sütte.
"Artık Greenpeace kampanyacısıyım ve Ukrayna’da bir köy ziyaretindeyiz. Görevimiz sütteki radyasyon oranını ölçmek. Çernobil’den arabayla 4 saatlik uzaklıktayız ve burada radyoaktif kirlenmeyi görebilmek mümkün; özellikle de günlük hayatımızın vazgeçilmezi sütte.
Radyoaktivitenin vücutta uzun vadeli depolanması sonucunda bir çok çocukta seyrek de olsa başağrıları, bilinç kaybı, doğum bozuklukları görülüyor. Ve bütün bunları geçim kaynakları süt olan insanlara nasıl söyleyebiliriz ki!
Sütteki radyasyon oranının Ukrayna’da
çocuklar için kabul edilen sınırın 5 ile 16 kat, Kiev’de ise 30 kat fazlası
olduğunu bulmak sadece bir günümüzü aldı. Asıl endişelendiğim, burada yaşayan
anneler, çocuklarına, bu sütleri içmeleri için, her sabah ısrar ediyorlar…”
Bu
yazıyı yazarken Türkiye’de ‘Nükleere Karşı Anneler’ adlı bir insiyatifin
başladığına ilişkin bir mail aldım. Girişimin hedefi, gelecek kuşakların yaşam
haklarına duyarlı kadınlar ve anneler olarak nükleersiz bir gelecek yaratmak.
Aktivist 8 kadınla başlatılan insiyatif için Sinoplu aktivist Hale Oğuz’un
Çernobil döneminde yaşadıklarını hatırlatarak söylediği şu sözler sanırım
anlatmak istediklerimi özetliyor:
“Sinop'tan sıklıkla gittiğim köyümde
domatesler, salatalıklar üzerlerine kaynar su dökülmüş gibi yanmıştı. Artık
söylenilenin ne önemi olabilirdi ki, belli ki bizim üzerimize radyasyon
yağmıştı. Kısa bir ayrılıktan sonra 1992'de görevle tekrar Sinop'a döndüğümde
etrafıma bakarken hiç görmediğim kadar engelli çocuk gördüm. Ne zaman yanımda
ne zaman canımda hissedeceğim sorusundan kendimi uzak tutmaya çalışırken,
Sinop'ta nükleer santral kurulmak istendiğini öğrendim. İşte bu olamazdı… Ben o
manzaraları görmüştüm, ben o çığlığı duydum. Yeni Çernobiller, Fukuşimalar
olmasın."…
Greenpeace
Akdeniz'in A&G araştırma şirketine yaptırdığı kamuoyu araştırmasına göre
Türkiye'de kadınların %67,5'i nükleer enerji istemiyor. Bu çoğunluğun sesi
olmayı hedefleyen nükleer karşıtı anneler, enerji tasarrufunu ve daha fazla
istihdam sağlayan temiz enerjilerin kullanımını yaygınlaştırmayı da hedefliyor.
HALA
BİRAZ VAKTİMİZ VAR
Geçtiğimiz
yıl dünyanın dört bir yanından sıradan insanlar Clean Up The World (Dünyayı
Temizle) programı aracılığıyla çevrelerini iyileştirmeye yönelik olağanüstü
çaba harcadı. Hala da çalışmaya devam ediyorlar. Amaç, sürdürülebilir bir yaşam
alanı yaratmak.
Bizden
önceki kuşaklar HES, nükleer enerji, iklim değişikliği, küresel ısınma, atık,
sera gazı hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bizden sonra gelecek olanlarınsa
bu konuda hiçbir şey yapmaya güçleri yetmeyecek. Bize gelince, bizim hâlâ biraz
vaktimiz var! Ama, hemen harekete geçsek iyi olur..
HÜLYA MERAL
Etiketler:
çernobil,
çevre kirliliği,
doğa derneği,
dünya çevre günü,
dünya saati,
earth hour,
greenpeace,
hes,
iklim değişikliği,
kuraklık,
küresel ısınma,
nükleer santral,
sosyal medya,
tarkan,
wwf
İçki Sektörü Sosyal Medyada Promili Artırıyor
İçki sektörü ve sosyal medya üzerine güzel bir değerlendirme. Sosyalmedya.co sitesinde yayınlanan Social Media Content Strategisti Fulya Çimen'e ait yazıyı ne zamandır sizlerle de paylaşmak istiyordum.
İçki sektörü, iletişim ve reklam, dünyanın her yerinde sürekli tartışma yaratan bir alan. Sektör, reklam sınırlamaları sebebiyle sadece belli mecralara reklam verebiliyor. İçki markalarının reklamı için TV reklamı zaten yok, sinema reklamı kısıtlı, spor kulüplerine sponsorluk yasak, gazete, dergi ve internet reklamları da yine belli kısıtlamalar dahilinde.
İnternette reklam yapılacak sayfaların 24 yaş ve üzerine hitap etmesi gerekiyor. Facebook profilleme yaptığı için konu Facebook sayfaları özelinde kolay fakat Facebook dışında profilleme, hedefleme yapılamayan sitelerde hangi kriterler dikkate alınacak, o kısım meçhul. Foursquare kullanıcılarının yaşını doğrulayamadığı için alkol ile bağlantılı firmalara resmi kurum sayfası açtırmıyor. Aynı şekilde Twitter’da reklam vermek ya da promoted trendler yaratmak da yasak. Anlayacağınız içki sektörünü yine de en rahat sosyal medya kucaklıyor.
Alkol dünya genelinde hemen hemen bütün sosyal ortamlarda sosyalleşmenin bir parçası olarak yer alıyor. Peki alkollü içecek markaları tüketicileri ile sosyal medyada nasıl sosyalleşiyor, bu altın madeninden nasıl faydalanıyor?
İçki markalarının tüketicileri için bir ‘lovemark’ olması çok kolay. Kolaydan da öte, hemen hemen bütün içki markaları tüketicileri için bir lovemark zaten. J&B, Chivas Regal, Jack Daniel’s, Efes Pilsen, Johnie Walker, Yeni Rakı, Doluca vs…
İçki şişeleri, kadehleri ve bardakları Instagram’da ve fotoğraf paylaşımına imkan veren platformlarda en çok paylaşılan görseller arasında. Bu markalar tüketicilerinde Apple’ın tüketicileri üzerinde yarattığı etkiyi yaratabiliyor neredeyse. Bu yüzden de sosyal medyada marka hayranlarını toplamak hiç zor olmasa gerek.
Sosyal medya kardeşliği ve alkol yasakları
Türkiye’de alkollü içki reklamları ile ilgili ne zaman bir karar açıklansa, sosyal medyada gruplar hazır, yapılacaklar belli. Mesela 7 Ocak Cuma günü sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri Efes Pilsen olmuştu.
Sebep, Efes Pilsen basketbol takımı ve içki markalarının sponsorluk meselesiydi. http://www.kulubumedokunma.com ‘da Efes Basket takımına sahip çıkıldı. Sözkonusu uygulamanın yankıları hafta sonu da artarak devam etti. Bir de İçkime Dokunma Facebook grubu var. Türkiye’deki içki kullanma yaşı ve satışı ile ilgili kararların açıklanmasının ardından kuruldu.
Yasaklar ile ilgili gruplaşmanın yanı sıra bu markaların sosyal medya uygulamaları ve etkinlikleri de her zaman büyük ilgi gördü. Ne de olsa tutkulu bir hayran grubuna sahip hepsi. İşin özü ve en büyük sırrı ise ‘eğlence ve keyif’.
Cesur bir sosyal medya projesi mi dediniz?
2011 Ocak ayında CNBC-e Business’da yer alan haberde ‘Türkiye’nin sosyal medyayı kullanan en iyi 25 markası’ açıklandı. Efes Pilsen listede 5. sırada yer aldı.
Haziran 2011’de de, Efes Pilsen One Love Festival’in 10. yılı olması sebebiyle One Like Facebook uygulamasını hayata geçiren marka, Efes Pilsen One Love Festival Facebook sayfasına ilk 10 günde 25 bin üye kazandırmış ve 2 gün süren festival boyunca da sayfa, 10.000’den fazla kişi tarafından ‘like’ edilmiş. Çalışma Facebook Studio galerisine de girdi. 4.265 kişi uygulamayı Facebook’tan indirmiş. Facebook ve Twitter aracılığı ile yaklaşık 1.200.000 kişiye ulaşılmış.
Markanın bunun dışında başka iddialı projeleri de var. Efes Pilsen, kurumun 2010 Ocak ayı içinde 3 kez hack’lenen kurumsal sitesi ile ilişkili olarak sosyal medyada geçen olumsuz konuşmalarla ilgili, yine sosyal medyada aksiyon aldı. 2010 yılı Şubat ayında yapılan www.sevdimdeneoldu.com proje tamamen sosyal medya için kurgulandı.
Marka, internet kullanıcılarından 14 Şubat Sevgililer Günü’nde sevgilileri için Efes Pilsen kurumsal sitesini hack’lemelerini istedi. sevdimdeneoldu.com websitesi üzerinden yapılan tasarımlar yarıştı ve Sevgililer Günü’nde efespilsen.com.tr en çok oy alan hack tasarımıyla açıldı.
Marka, projenin Türkiye için ne kadar cesur bir proje olduğu ve negatif algının nasıl pozitife çevrilebileceği ile ilgili bir başarı hikayesi olarak algılanması gerektiği gibi çok sayıda yorum almış.
J&B Facebook Türkiye sayfasında 16.000 hayranıyla parti veriyor!
J&B Start a Party Turkey Facebook sayfasında 16.000 hayranıyla birlikte parti veriyor. J&B Start a Party sayfalarının Bulgaristan ve Brezilya’daki rakamları Türkiye rakamlarının altında. (Brezilya 14.607 hayran, Bulgaristan 14.740 hayran). Smirnoff Turkey Facebook sayfası da kısa bir süre önce aktif hale gelerek, Smirnoff’çuları bir araya getiriyor.
2010’da Yeni Rakı’nın “1001 Meze Sofrası” projesi için 10 yemek blogger’ının da destek verdiği tam 1515 meze hazırlanarak Guinness Dünya Rekoru kırıldı.
Yeni Rakı, Bi’ Büyük Fest ile bir yandan Guinness’te rekora, diğer yandan bloggerlar ile sosyal medyada da ilklere ve rekor katılıma imza attı. Markanın sosyal projeleri bu kadar değil tabii. Yeni Rakı, yine 2010’da, “Gerçek Sofralar, Gerçek Muhabbet” ile bir blog etkinliği daha yaptı.
İçki sektörünün Facebook hayran rakamları, kendi sektör özelindeki rakamların dışında genel olarak Türkiye yiyecek-içecek sektörü içinde de göze çarpıyor. Socialbakers’ın Türkiye yiyecek-içecek sektörü genelindeki Facebook istatistiklerinde 50 markanın Facebook sayfalarındaki hayran rakamları listelenmiş.
Bu 50 yiyecek-içecek markasının içinde 11 tanesi alkollü içecek sektöründen. Listede Kulüp Rakı 38.229 hayran sayısı ile 27. sırada, Jack Daniel’s Türkiye 26.190 hayran sayısı ile 28. sırada, Corona Türkiye 21.258 hayran sayısı ile 32. sırada, Istanblue vodka 16.411 hayran sayısı ile 34. sırada, Havana Club Türkiye 14.538 hayran sayısı ile 39. sırada, Tekirdağ Rakı 13.269 hayran sayısı ile 40. sırada, Finlandia Vodka Türkiye 9.054 hayran sayısı ile 42. sırada, Remy Martin Türkiye 6.395 hayran sayısı ile 44. sırada, Southern Comfort Türkiye 5.631 hayran sayısı ile 45. sırada, Miller Türkiye 4.359 hayran sayısı ile 47. sırada ve The Famous Grouse Türkiye 3.339 hayran sayısı ile 49. Sırada yer almış.
Bu kadar bilgiden sonra bir de sektörün oyuncularına, yani markaların pazarlama ve iletişim müdürlerine dönelim. İletişim faaliyetleri kısıtlı olan markalar sosyal medyada neler yapıyor, nasıl bir pay ayırıyor? Gördüğümüz kadarıyla sosyal medyanın promili yüksek! Olumlu anlamda tabii..
“Sosyal medya ile günlük tempoda gözümüzden kaçabilecek detayları atlamamayı öğrendik”
Emre Topsakaloğlu, Efes Türkiye İletişim Müdürü
Efes Bira Grubu operasyon ülkelerinde 30’dan fazla farklı markayı ve 150’den fazla ürün çeşidini bünyesinde barındırıyor.
Yıllık stratejilerimize göre hedef kitlemizin var olduğuna inandığımız mecralarda, yeni trendler doğrultusunda ve kampanya bazında yıllık medya planlamaları yapıyoruz. Kullandığımız mecraları da standart banner, reach media uygulamaları ve SEM ihtiyaçlarımıza göre belirliyoruz.
Bunun yanında video ve müzik sitelerini, haber portallarını, Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecralarını ve Google kanalını aktif olarak kullanıyoruz diyebilirim. Efes Pilsen Twitter hesabımızda 800 takipçi ve Facebook sayfamızda 171.365 hayran var. Miller Twitter hesabımıda 1.286 takipçi, Facebook sayfamızda 4367, Epol Twitter hesabımızda 2823, Facebook sayfamızda 54.335 hayran, muzikicinefes.com Twitter hesabımızda 832, Facebook sayfamızda 37.083 ve Bomonti Twitter hesabımızda 4.521, Facebook sayfamızda 35.850 hayranımız var.
“Projelerimizi mutlaka sosyal medya kanallarına entegre etmeye özen gösteriyoruz”
Sosyal medya mecraları bizim için büyük önem taşıyor. Hedef kitlemizin büyük bir bölümü de yoğun olarak internet kullananlardan oluşuyor. Bu nedenle onlarla internet üzerinden buluşmaya büyük önem veriyoruz. İnternet reklamları için ayırdığımız pay medya bütçemizin yaklaşık %20’lik bir bölümünü oluşturuyor.
Yoğun olarak kampanyalarımızda ve marka iletişimlerinde Facebook ve Twitter kanallarını kullanıyoruz. Yıllık iletişim stratejilerimizi oluşturup ona göre yıl boyunca bu kanallarda aksiyon alıyoruz. Bu kanallar dışında Friendfeed, YouTube, Vimeo ve flickr gibi kanallarda da hesaplarımız var.
Dijital pazarlamaya yaptığımız yatırımlara paralel sosyal medyanın da önemini çok erken kavradık ve çok hızlı aksiyon almaya başladık. Ne konuşulduğunu gün bazında takip ediyoruz. Konuşulan konularla ilgili de aksiyon alıyoruz. Tüm internet projelerimizi mutlaka sosyal medya kanallarına da entegre etmeye özen gösteriyoruz.
Sosyal medya ile tüketicimizi dinleyebildiğimiz için günlük çalışma temposunda gözümüzden kaçabilecek detayları atlamamayı öğrendik. Tüketicimizin ne istediğini artık çok daha iyi anlayabiliyoruz. Yaptığımız işlerin geri dönüşlerini takip ediyoruz ve planlamalarımızı yaparken bunlardan besleniyoruz.
“İnternet kullanıcılarından Efes Pilsen kurumsal sitesini hack’lemelerini istedik”
2010 yılı Şubat ayında yaptığımız www.sevdimdeneoldu.com projesi tamamen sosyal medya için kurgulanmış ve çok olumlu geri bildirimler aldığımız bir projeydi. Ocak ayı içinde 3 kez hack’lenen kurumsal sitemiz ile ilgili sosyal medyada geçen olumsuz konuşmaları dinledik ve bununla ilgili en doğru yolun yine sosyal medyada aksiyon almak olduğuna karar verdik.
Internet kullanıcılarından 14 Şubat Sevgililer Günü’nde sevgilileri için Efes Pilsen kurumsal sitesini hack’lemelerini istedik. sevdimdeneoldu.com websitesi üzerinden yapılan tasarımlar yarıştı ve Sevgililer Günü’nde efespilsen.com.tr en çok oy alan hack tasarımıyla açıldı. Özellikle sosyal medya kanallarında, yapılan projenin Türkiye için ne kadar cesur bir proje olduğu ve negatif algının nasıl pozitife çevrilebileceği ile ilgili başarı hikayesi olarak algılanması gerektiği gibi çok sayıda yorumun paylaşıldığını gözlemledik.
Bir diğer başarılı projemiz de www.buseneosene.com oldu. Milyonların bildiği adıyla “Bu Sene ‘O’ Sene” web sitesi, açıldıktan sadece 1 ay sonra yaklaşık 5 milyon ziyaretçi ve 30 milyon sayfa görüntülenme rakamına ulaştı.
Bir ‘eğlence sitesi’ niteliğinde olan ve bu yönüyle de benzerlerinden ayrışan site, gerçekten inanan ve kendine güvenenler için 2011 yılının “O Sene” olacağını vurguluyordu. Bunu yaparken de kullanıcıların birbirlerine şaka yapmalarını sağlıyordu.
Kullanıcılar şaka yapmak için sitenin verdiği özel linki o anda çevrimiçi olan arkadaşlarına gönderdiler Gönderirken de “acayip bi makine yapmışlar, her şeyi biliyor” dediler. Linke tıklayanlar karşısına çıkan “Gelecek Makinesi”ne kendi geleceğiyle ilgili sorular sordu ve bu sorular anında şakayı yapan kişinin ekranına düştü. Şakayı yapanlar da arkadaşını şüphelendirmeden enteresan ve yaratıcı cevaplar yazdılar.
Daha tanıtımı başlamadan sadece 1 haftada 1 milyon kullanıcıya ulaşan sitenin binlerce hayranı, kendi aralarında bir de Facebook sayfası kurdular. Kullanıcıların sitede geçirdiği ortalama süre 7 dakika ile sektör ortalamalarının çok üstünde bir rakama ulaştı.
Sosyal medya bizim için oldukça efektif bir yatırım alanı
Burcu Bedir, Diageo Türkiye Pazarlama Müdürü
Diageo Türkiye olarak su an için iç pazarda Johnnie Walker, J&B, Smirnoff, VAT69 Gordons, Baileys, Ketel One, Sheridans, Archers, Safari gibi markaları bünyemizde bulunduruyoruz.
İçki sektörü reklam ve iletişim faliyetlerini düzenleyen yasaları dikkate alarak ağırlıklı olarak yatırım yaptığımız mecralar digital ve basılı yayınlar. Internet, reklam bütçemizin %50’den fazlasını oluşturuyor, yani bizim için oldukça önemli bir mecra.
Internetin iletişim planlarımızdaki yeri ve önemi her yıl gittikçe artıyor. 2012’de de yatırım yaptığımız tüm markalar için internet reklamı ve sosyal medya iletişimi ağırlıklı planlarımız var.
J&B Facebook partisi!
Sosyal medyada özellikle J&B markamız ile faaliyetteyiz. Şu an yaklaşık 16.000 takipçisi bulunan J&B Start a Party Turkey Facebook sayfası ile markanın tüketicileriyle etkileşim içerisinde olabilmesini sağlıyoruz. Farklı Facebook uygulamaları ile tüketicilerimizi hem eğlendirmeye hem de viski tüketimi ile ilgili bilgilendirmeye çalışıyoruz. Sosyal Medya iletişimimizi J&B Start a Party Türkey Twitter hesabımız ile de destekliyoruz.
J&B Start a Party Turkey Facebook sayfası üzerinden geçtiğimiz Mayıs ayı içerisinde gerçekleştirdiğimiz J&B Cape Town Global parti kampanyasını başarılı sosyal medya projelerimize bir örnek olarak göstermek mümkün.
Bu kampanya çerçevesinde tüketicilerimiz “Kokteyl Makinesi” uygulaması ile dijital ortamda kendi J&B kokteyllerini tasarlayarak Cape Town’da gerçekleşen muhteşem J&B paritisine katılma şansı elde etti. Kampanya kapsamında sayfaya 15.000 yeni üye kazandırıldı ve katılımcılar 5.000 farklı J&B kokteyli tasarlayarak markla ile etkileşimde bulundu.
Kısa süre önce Smirnoff Turkey Facebook sayfasını da aktif hale getirdik. Önümüzdeki dönemde bu sayfayı 50 ülkede aynı anda gerçekleşecek global Smirnoff kampanyasının ana iletişim mecrası olarak kullanıyor olacağız.
Sosyal medya tüketicilerimizle açık ve samimi iletişim kurmamızı sağlayan önemli bir mecra. Sosyal medya sayesinde tüketicilerimizle çift yönlü iletişim kurarak markalarımız ve kampanyalarımız ile ilgili hızlı ve etkili geri dönüş alabiliyoruz.
Bu bağlamda sosyal medyanın bizim için oldukça efektif bir yatırım alanı olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medya yaş, cinsiyet, lokasyon gibi kriterlere göre hedefleme yaparak doğru tüketici grubu ile iletişim kurmamızı sağlayan önemli bir araç. Bu da iletişim kanalları konusunda diğer sektörlere göre daha hassas ve seçici davranması gereken içki sektöründeki markalar için önemli bir fayda.
Hedef kitlemizin medya tüketimi daha dijital yöne kaydı
Serpil Kılıçlı, Pernod Ricard Türkiye Pazarlama Direktörü
Pernod Ricard’ın başlıca Absolut, Chivas Regal, Ballantine’s, Jameson, Beefeater, Olmeca, Havana Club, Malibu, Mumm Cordon Rouge, Martel olmak üzere toplam 23 markası var.
Bunların dışında dağıtımını yaptığımız Jim Beam, Courvoisier, Teachers gibi markalar da mevcut. Pernod Ricard markaları olarak Facebook’ta Absolut in Turkey için 5.505 hayran, Ballantine’s Türkiye için 9.134 hayran, Havana Club Türkiye için 14.532 hayran, Olmeca Tequila – Türkiye için 19.027 hayran ve Jim Beam Türkiye için 9.620 hayranımız var.
“Sosyal medyayı sadece kısıtlamalar yüzünden kullanıyor değiliz”
İnternet reklamlarının pazarlama bütçelerimizdeki payı yaklaşık olarak %10-15. Her geçen sene daha fazla yatırım yapıyoruz. En çok Facebook ve Twitter platformlarını kullanıyoruz. Sosyal medya, tüketicilerin özgür olduğu ve insanların ürün/hizmetler hakkında olumlu ya da olumsuz olarak rahatça konuştukları bir alan.
Tüketiciler bir ürün/hizmetin reklamını herhangi bir mecrada gördüklerinde etkilenme olasılıkları ortalama %20, ünlü birisinden bu ürün/hizmet hakkında bir iletişim yapıldığında etkilenme oranları ortalama %30, ürünü daha önce kullanmış bir tüketiciden bir eleştiri yapıldığında (sosyal medya, offline wom) ise etkilenme oranı %50. İşte bu sebeple; sosyal medyaya yaptığımız yatırımın, en az dijital veya diğer medya mecralarında yaptığımız reklam kadar etkin olduğuna inanıyoruz. Ulaşılan insan sayısı kadar, bu kişiler üzerinde bırakılan izin etkisi anlamında değerli bir mecra.
Reklam kısıtlamaları mecra olarak pek değişmedi aslında. Sadece geçen yıl sinemaya biraz daha yasak geldi. Sosyal medyayı sadece kısıtlamalar yüzünden kullanıyor değiliz; ama evet, hedef kitlemizin medya tüketimi daha dijital yöne kaydığı ve dijital mecralar tüm dünyada oldugu gibi Türkiye’de de çok talep gördüğü için mecra, daha cazip hale geldi demek daha doğru.
Sosyal medyada ilk bakışta, çok fazla insana ulaşmak kolay görünse de markanın hedeflediği “doğru” kitleye ulaşmak bir o kadar zor. Acele etmeden, rakamlara aldanmadan, doğru stratejilerle iletişim kurmanın gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca, markaların ürün/hizmetlerine beklemedikleri olumsuz belki de haksız eleştirileri göreceği bir alan olduğu için son derece stratejik adım atmakta fayda var.
Havana Club ve Balentines Facebook projeleri
Şimdiye kadar en etkili bulduğumuz ya da en iyi geri dönüş aldığımız sosyal medya/dijital projelerimiz için biri beyaz ürün kategorimizden, diğeri kahverengi ürün kategorimizden olmak üzere iki örnek verebilirim. 2 projenin temelinde projelerin maliyet etkin olması, yarışmanın mekaniğinin pratik olması, yarışmanın konusunun ve verilen ödüllerin klasik olmayan ve markanın mottosu ile bağdaşması yatıyor.
Havana Club ürünümüze ait Facebook sayfamızın yeni açıldığı dönemde lansman projesi olarak yaptığımız “Mojito Tarifi” yarışmamıza hem çok fazla sayıda insan katıldı, hem de bir çok insana mojito kokteylinin doğduğu toprakların ve Havana Club’ın ana vatanı Küba’nın tarifi ile, “Gerçek Küba Mojito’su” yapmayı öğrettik. Yarışma, global tarafından da en iyi uygulama seçildi ve diğer pazarlara da uyarlanmaya başladı.
Yarışma kazananını bir arkadaşı ile birlikte ürünümüzün ana vatanı olan Küba’ ya götürdük.
Ballantine’s ürünümüz için Facebook sayfamızda yaptığımız “Cevapsız Sorular “ yarışmamızda, sorduğumuz eğlenceli ve ürünümüzün mottosuyla bağdaşan soruya cevap veren 200., 500., 1.000 ve 1.500. kişilere helikopterle İstanbul turu ödülü verdik. Proje sayesinde yeni açılmış Facebook sayfamıza “hedef kitlemize” uygun bir fan kazanımı sağladık.
Ayrıca sorduğumuz soru ve verdiğimiz ödülün, katılımcı sayısını artırmaya yönelik ipad vs. verilmesi gibi bir ödül olmaması sayesinde yarışma sonrasında katılanlardan çok iyi geri dönüşler aldık. Ve aynı zamanda bizimle ilgisi olmayan “ödül avcılarının” yarışmaya katılmasını da engellemiş olduk.
Etiketler:
absolut,
alkol,
araştırma,
chivas,
doluca,
efes pilsen,
facebook,
foursquare,
ınstagram,
içki sektörü,
jack daniels's,
jb,
johnie walker,
lowemark,
promil,
sosyal medya,
sosyal ortam,
yeni rakı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)