Geçtiğimiz günlerde
Kolombiyalı misafirlerimi ağırladım.
Akşam Circ De Soleil’i
izleyecekleri için gündüz onları Boğaz’da gezdirdim ardından pek çoğumuzun
yaptığı gibi Taksim’e getirdim. Taksim Meydan’dan tramvayı göstererek
başladığımız gezimiz Meydan’ın girişinde hemen sağ tarafta bulunan binanın ne
olduğunu sormalarıyla heyecanlı bir hale büründü.
Heyecanlıydı, çünkü
sordukları binanın önünden yüzlerce kez geçmeme rağmen o kalabalıkta kafamı
çevirip de kendisine bakmaya bir kez bile yeltenmemişim. (İtfaiye binası olduğunu zihnimin derinliklerinden çıkarmaya çalıştım ama emin
olmadığım için bir şey söylemedim) ‘Sanırım 19. Yy.a ait bir bina ama ismini
bilmiyorum’ derken hemen önündeki ‘çeşme’ye benzer bir tarihi kalıntının ne
olduğunu sordular. Daha da eğlenmeye başladık. Çünkü O da daha
önce hiç fark etmediğim bir kalıntıydı.
Tam içimden yahu ben
onlara Sn. Antoine Kilisesi’ni, Asmalımescit’i, Pera’yı, Çiçek Pasajı’nı,
Galata Kulesi’ni gezdirecektim, neler neler soruyorlar, hazırlıksız yakalandım
diye düşünürken misafirlerimden biri ortada duran ve herkesin yanından
umarsızca geçtiği kalıntıyı kastederek ‘Ülkenizin her adımı tarihle iç içe,
mesela Fransa’da olsa çevresini tel örgü ile çevreler, başına da güvenlik dikerler,
kimsenin dokunmasına izin vermezlerdi, sizde pek kıymeti bilinmiyor sanırım’
dediği an yüzüm mor, kırmızı, yeşil renge büründü :( Fazlasıyla haklıydılar.
‘Aman canım bizde onlardan çok, devlet hayatta bunun için güvenlik istihdam etmez’ de diyemeyeceğime göre bir süre susmakla
yetindim.
Kendi adıma, yaşadığım
ülkeye ait pek çok yeri gezip görmenin iç rahatlığını yaşarken ve havasını soluduğum şehri, tarihini, mimarisini çok iyi biliyor olduğumu düşünürken Kolombiyalı
misafirlerim beni afallattı. Neyse ki konuyu hemşehrileri Shakira'ya getirdim de biraz ortam değişti:)
Kültür ve tarih mozaiği Miniatürk
Ertesi gün onları biraz
tarihimizi ve kültürümüzü, nasıl bu günlere geldiğimizi anlatmak ve biraz da mimarimizi
göstermek için geçmiş binyıllara ait yapıların sergilendiği Miniatürk’ü
gezdirmeye koyuldum.
Artemis Tapınağı’ndan Zeus Sunağı’na, Efes
Kütüphanesi’nden Aspendos’a, Kapadokya’dan Pamukkale’ye uzanan eserleri görünce
şaşkınlıklarını gizleyemediler.
Miniatürk tam bir
kültür ve tarih mozaiği..
Masal içinde masal
adeta. Mardin Taş Evleri’ni seyre dalmışken bir anda kendinizi Mostar Köprüsü’nde ya da Atatürk’ün
Selanik’te doğduğu evin önünde bulabiliyorsunuz.
O kadar usta ellerden çıkmışlar ki
her şey minimal, her türlü detay eserlerin üzerine özenle işlenmiş.
İhtişamlı saraylar,
yalılar, köşkler, gemiler, yollar, kervansaraylar, manastırlar, tren garları, tarihi
okullar; İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kabataş Lisesi, Kuleli Askeri
Lisesi.
Yapay göletin üzerine
yapılmış 43 metre uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü,
uçakların hereket ederek
kendilerini sergilediği Atatürk Havalimanı, Nemrut Dağı Kalıntıları, Mevlana
Türbesi, Süleymaniye Camii,
İzmir Saat Kulesi, Malabadi Köprüsü, Amasya Evleri,
Çanakkale Şehitlik derken adeta büyüleniyorsunuz.
Atatürk Olimpiyat
Stadı’nın önüne geldiğinizde ‘We are the champions’ şarkısı ve alkışlar,
ıslıklar, maç coşkusu…
Pek çok İstanbullu'nun her gün
saatlerini geçirdiği TEM Otobanı’nın bir kesiti de unutulmamış.
Atatürk’ün nostaljik
vagonu Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda.
Miniatürk içinde
çocuklar için bir lokomotif dolaşıyor. Temsili bir kömür vagonu bile var.
Çocuklar için ayrıca
Truva Atı şeklinde bir park alanı, Osmanlı Kalesi, Masal Ağacı ve Trambolin
gibi alanlar da dizayn edilmiş.
Ayrılırken Türkiye
tarihi üzerine yeniden düşünmemek mümkün değil. Medeniyetin beşiği Anadolu,
ihtişam dolu Osmanlı geçmişimiz ve ülkemizin temellerinin atıldığı Kurtuluş
Savaşı sonrası Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye’si..
Haa misafirlerim bu
maketleri nasıl mı buldu?
Bayıldılar. Üstüne basa
basa ‘Kıymetini bilin’ diye tekrarladılar..