ŞİDDET KONTROL EDİLEBİLİR
Şiddetin bir nedeni de biyolojiktir diyebilir miyiz?
Doğuştan gelen bir şey yok. Bizim doğuştan getirdiğimiz şey ‘kızgınlık duygusu’dur. Bu duygu aslında bizi iki şekilde korur. Biri bizim haklarımıza tecavüz ettiğinde, sınırımıza girdiğinde kızarız ya da kendi hayat hedefimizden saptığımızda kızarız ama saldırganlık, şiddet bu kızgınlık kontrol edilemediğinde ortaya çıkan bir davranış biçimi. Şiddet kontrol edilebilir, doğuştan gelen bir şey değil. En çok da ‘öğretiler’le ilgili bir durum.
ŞİDDET GÖSTEREN DE MUTLU DEĞİL
Şiddet uyguladığını söyleyen/kabul eden ve sizden yardım isteyen erkekler var mı? Nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Aile İçi Şiddet Yardım Hattı’nı %3 oranında erkekler de arıyor. Çok az bir kısmı ‘ben şiddet gösteriyorum ama göstermek istemiyorum, bana yol gösterin’ diye arıyor. Bizi aradıklarında hattı özel eğitim almış psikologlar açıyor, arayanın durumuna göre konuşuyor ve yönlendiriyorlar. Genellikle daha profosyonel desteğe ihtiyaçları oluyor. Psikolojik destek almaya yönlendiriyoruz, bazıları gitti ve başarılı da oldular. Erkeklerin ‘öfke kontrolü’nü öğrenmeleri gerekiyor.
Erkek bizi aradıysa birşeyleri paylaşma ihtiyacında oluyor ve tabii ki konuşuyorlar. Çünkü şiddet gösteren de mutlu değildir. Değişimin çok verimli olması isteniyorsa düzenli psikolojik destek alınması lazım.
GENÇLERE VE ÇOCUKLARA ŞİDDET DE ÇOK YAYGIN
Kadın kadar çocuklar da şiddete maruz kalıyor, hem anne hem baba dövüyor. O yüzden Aile İçi Şiddet diyoruz. Çevreden çocuğunu döven anne babayı da şikayet eden tanıdıkları, komşuları olabiliyor. Onlara da müdahele ediyoruz. Çocuk polisiyle veya sosyal hizmetlerle işbirliği içinde hareket ediyoruz. Gerçekten şiddet varsa belki koruma altına alınıyorlar veya aile sosyal hizmetler tarafından psikolojik destek almak üzere aile danışma merkezlerine yönlendiriliyor. Yine çocucuğunu döven ve pişman olan annelere de yol gösteriyoruz.
Genç dediğimiz grup var. Ailenin şiddetinden dolayı bizi arayan, psikolojik şiddet gören, babanın, ağabeyin, amcanın yakın akrabaların şiddetinden şikayet ederek arayan var. 18 yaşını geçen genç kızları sığınma evine gönderebiliyoruz. Bu yaşın altındaki küçükleri de yetiştirme yurtlarına gönderiyoruz ama 18 yaşından büyük erkekler için hiçbir şey yapamıyoruz, onları sokağa bırakıyoruz, bu çok acı. Ülkemizde 18 yaşında olan çok küçük bir azınlık ekmeğini kazanabiliyor dolayısıyla ona güvenli bir yer sağlayamamak da büyük bir problem.
Kadınlar için durum nasıl? Varolan sığınma evleri ihtiyacı karşılıyor mu?
Türkiye genelinde 60 sığınma evi var. 50.000’i aşan belediyelerde sığınma evi açma zorunluluğu var ama 50.000’in altındaki yerlerde zaten yok, üstündekilerin çoğunda yok. Şu an koskoca İstanbul’da 10 tane sığınma evi var, kapasiteleri 300’ü bulmuyor. 15 milyonun yarısının kadın ve çocuk olduğu bir nüfusta bu sayı çok yetersiz, acil durumda olanlar alınıyor ama bu sefer ötekiler acil duruma gelmiş oluyor. Acil duruma geldiklerinde zaten bir travma yaşadıkları için üzerlerinde daha fazla çalışmak gerekiyor, daha fazla kalması gerekiyor ama 3-6 ayda ortalama barınma süresi var.
Mor Çatı’da genellikle ayakları üzerinde duruncaya kadar kalıyorlar. Bu şiddet yaşamış ve evini terk edecek duruma gelmiş kadın için hiç yeterli değil. Çalışmamışsa, hiçbir vasfı yoksa durum daha zorlaşıyor.
EĞİTİMLİ KESİM DAHA ZOR PAYLAŞIYOR
Şiddet öyle bir şey ki kadın çok pasifize, kendini güvensiz hale getiriyor. O yüzden üniversite mezunu olup parasını kazananların da şiddet gördüğü halde evden uzaklaşamadığını görüyorsunuz.
Eğitimli kesim daha zor paylaşıyor, eğitimsiz olan daha rahat ifade ediyor. Eğitimli olan bunun bir suç olduğunu, buna katlanmaması gerektiğini biliyor ama çeşitli nedenlerle anlatamıyor. Eğitimsiz olan diyor ki benim eğitimim yok, param yok, nereye gideyim, mecburen anlatıyor. Eğitimli olanlar kendi açılarından böyle bir mecburiyetleri olmadığı için saklıyorlar. Öyle bir kısır döngü ki duygusal olarak o çemberin içinden çıkamıyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi ‘Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet’ alan araştırması yaptı. Araştırmanın bir sonucunda gelir seviyesi erkekten yüksek olan kadının %42 oranında daha çok şiddete maruz kaldığı sonucu çıktı. Katılır mısınız?
Eğitim ve gelir düzeyi arasındaki orantısızlıklar şiddetin nedeni değil arttırıcı etkenidir. Normalde o insan şiddet göstermeye eğilimli değilse böyle bir bahaneye sığınmaz ama zaten şiddet göstermeye eğilimliyse, öfkesini kontrolde kullandığı bir yöntemse o zaman bu onun için bir bahane, arttırabilir. Hattı arayıp da kocam ilkokul mezunu ben üniversite mezunuyum onu için bana fiziksel şiddet uyguluyor ya da ben kocamdan daha çok kazanıyorum, mümkün olduğu kadar bunu hissettirmemeye çalışıyorum ama hiçbir şey değişmiyor, şiddet görüyorum diyen oluyor.
Evin gelirini erkek sağlar, evde otorite erkektir düşüncesi var temelde. Erkekler otoriteyi parayla da birleştiriyorlar. Evin geçimini sağlayamadığında karısı ondan daha fazla kazandığında bu bir eziklik duygusuna o da kızgınlığa, kızgınlık da şiddete yönlendiriyor. Kararları kadının vereceği endişesi oluyor.
Peki kişinin karakteri şiddeti etkiler mi?
Karakter doğuştan gelen bazı şeyler. Karakterin oluşumunda ailenin çocuğu yetiştirme dönemindeki öğretileriyse evet o zaman karakterler arasında farklılık oluyor ya da işte genç kızlarımıza nasıl birini istersin diye sorduğumuzda güçlü, kuvvetli, vurdumu ses getiren..vs. diyorlar. Maço tipi yüceltip ona yöneldiklerinde yarın hakkaten o vuruş onlara yöneliyor. Biz bazı şeyleri kendimiz destekleyip idealmiş gibi sunuyoruz. Kadın olarak bunları besliyoruz. Oğlumuza güçlü ol, ağlama diye öğretirken kızmıza da adam gibi birini seç, karı gibi gülüyor, kılıbık diye öğretiyoruz..
KILIBIK ÇOK İDEAL BİR ERKEK MODELİ
‘Kılıbık’ çok ideal bir erkek modelidir, kılıbık diye yaftalanır bizim ülkemizde. Karısına işinde, herşeyinde yardım eder, oturur konuşur, paylaşır. Bu aslında idealde istediğimizdir ama toplum tarafından yadırganır. İnsan olarak kadından birşey görmek istiyorsa biraz yükünü paylaşmalı erkek. Bazen eğitimlerde rastlıyoruz erkek karımı seviyorum, evimiz yüksek, cama çıkmaya korkuyor, silebilirim ama 1-2 sildim, çevreden bir sürü şey söylendi, şimdi geceyarısı siliyorum diyor. Mahalle baskısıyla olacak olan da engelleniyor.
Mesela çok yaygındır. Erkek annesi babası geldiğinde çok başka davranır. Onlar geldiğinde oturur, onlar yokken kadına çok yardımcı olur. Çünkü onların öyle bir oğul beklentisi var, o da ona uymaya çalışıyor.
2008 ve 2009’da Hürriyet Gazetesi işbirliğiyle ‘Hürriyet Hakkımızdır Treni’ projesi kapsamında tüm Anadolu’yu gezip toplumu bilinçlendirmek için çalışmalar yaptınız, oradaki durumu gözlemleme şansınız oldu. Nasıldı geridönüşümler, toplumun ilgisi? Büyükşehirle orayı karşılaştırdığınızda kırsal kesim daha mı fazla şiddet görüyor, Paylaşabildiler mi sizinle?
İlk sene ‘farkındalık yaratmak’ için halka eğitim verdik. Orada da gittiğimiz her ilde ya da ilçede gönüllü katılan halka farkındalık eğitimi sunduk. Güneydoğu’ya doğru gidildikçe eğitime katılan kadınların sayısı çoksa ve kadın kadınaysak daha çok paylaştıklarını gördük. Erkeklerin olduğu ortamda seslerini çıkarmıyorlar. Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de öyle değil. Daha rahat ifade ediyorlardı.
EN VAHİM DURUMDA OLAN YERLER BÜYÜK ŞEHİRLER
Her yerde şiddet var. Batı’nın doğudan hiçbir farkı yok. En vahim durumda olan yerler büyük şehirler. İstanbul mesela. Varoş dediğimiz bölgelerde kendi köy ortamındaki özgür alanından kopup buradaki dört duvar arasına sıkıştırılmış birçok kadın var. Köydeki güvenli alanından da sıyrıldığı için erkek tarafından da baskı artıyor, daha çok geçimsizlik var. Şiddeti arttırıcı etken büyük şehirde daha çok.
Öte yandan kırsal alanda kadınlar henüz şehirdeki kadar haklarının farkında değiller. Yaşamı olduğu gibi görüyorlar, erkek sever de döver de mantığı var.
İÇ ANADOLU ŞİDDETİ KABULLENİYOR, DOĞU’DA TAM TERSİ
İç Anadolu’da şiddeti kabullenme var. Şiddet görüyorlar ama hak ettiklerini düşünüyorlar. Güneydoğu’daki kadınlar kabul etmiyorlar, haklı bulmuyor, karşı çıkıyorlar. Birçoğu yasal haklarını bilmiyordu, şiddetin bir suç olduğunu bile farkında değillerdi. Sosyal, cinsel, ekonomik şiddetin şiddet olduğunun farkında bile değillerdi.
2. yıl şunu fark ettik. Henüz Türkiye’de bir sistemleşme yok. Görünürde var gibi. Yasalar, polis, sığınma evleri var ama kadın polise gittiğinde yasaların gerektirdiği gibi işlem görüp sığınma evine hemen geçemiyor, o süreç çok kolay değil. Kurumlar arasında bir kopukluk var, yeni bir eğitim programı hazırladık.
2. yılda mağdurla ve suçluyla çalışan bütün kurumlar polis, sosyal hizmetler, sağlık, jandarma, nüfus gibi kurumları biraraya toplayıp mağdur olana nasıl etkin bir biçimde uzun süreli yardım edilebiliri araştırdık, bunun eğitimini verdik. 3 yıldır hattaki gelişmeyi görebiliyoruz. Aldığımız duyumlara göre emniyet içersinde aile içi şiddete yönelik birimler oluşturmak üzere çalışmalar var. Bu çok önemli bir gelişme.
AYIP KAVRAMINI VURGULAMALIYIZ
Ayıp kavramını vurgulamalıyız. Şiddet göstermek ayıp, utanç verici bir durum. Birey olarak bunu yapanın ayıplanması gerek, sırtının sıvazlanmaması, desteklenmemesi gerek. Temelde konunun ilköğretim müfredatına girmesi lazım. Kişinin öfkesini nasıl yöneteceği, çatışmaları nasıl çözümleyeceği öğretilse şiddet belki yarıya düşer, tamamen ortadan yok olması mümkün değil. Çünkü kızgınlık güçlü bir duygu, şiddetle sonuçlanıyor.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütün devlet kurumlarına eğitim veriyor. Biz de erkek zihniyetini değiştirmeye yönelik bir eğitim programı hazırlıyoruz bu yıl. 11 Mart’ta nöropsikolog Michael Koffman’ı ağırlayacağız.
Fiziksel istismara maruz kalmış kadınlar genellikle ciddi bir sorun olmadığı sürece acil servis veya doktora başvurmuyor, başvurduklarında ise korkudan ve çekingenlikten geliş sebeplerini saklayıp konunun aile içinde kalmasına özen gösteriyorlar. Sizin şiddet gören ve bunu kendi içinde çözmeye çalışan kadınlara önerileriniz ne olur?
Sığınmak istiyorum diye arayanların büyük çoğunluğu ekonomik yönden kocasına bağımlı yaşayan, kalifiye bir eğitimi, işi olmayan, çaresiz kadınlar. Genel tablo bu.
Bizden illa bir şey istemeleri gerekmiyor sadece paylaşmak iyi gelecekse arasınlar. Bazen paylaşmak ve rahatlamak da etkili oluyor. Arayan hiçkimseyi ne ayıplıyoruz ne yargılıyoruz ne de suçluyoruz. İstemediği birşeye zorlamıyoruz sadece ona destek olmaya çalışıyoruz. Anlatmak, haklarını öğrenmek ya da nereye başvurmak istediğini öğrenmek istiyorsa mutlaka destek oluyoruz. Yeter ki arasınlar.
ŞİDDET GÖREN KADIN UTANIYOR
Ters işleyen bir çark var. Şiddet gören kadın fark edildiğinde ‘seni sıkıntılı görüyorum, paylaşmak istersen buradayım’ mesajı verilmeli. Kadın utanıyor ama birgün yardım istemeye karar verirse onu görmezden gelenlerden istemesi çok daha zor. Görüp ihbar etmemek bir suç. Ona hiçbirşey söylemeden arayabilirsiniz. İhbarda bulunabilirsiniz. Kadın çaresiz değil, kabullenmek zorunda değil.
Kadınlar ‘yardım hattı’ haricinde nerelere başvurabilirler?
İlk etapta acil durumsa 155 Polis, 156 Jandarma. Bir de sosyal problemi olan çocuk, kadın ve yaşlılar için 183 Sosyal Hizmetler Hattı aranabilir. Bize ulaşmak isterlerse 7 gün 24 saat 0 (212) 656 96 96 ve 0 (549) 656 96 96 numaralı Acil Yardım Hattı’nı arayabilirler.
7 SENE ÖNCE AİLE İÇİ ŞİDDET DİYE BİR KAVRAM YOKTU
Son 10 yılda oldukça önemli bir yol kat edildi..
Bizim kampanyanın çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Basının bu işin içinde olması kurumları da daha harekete geçirdi. Polis ve sosyal hizmetlerin birer hattı vardı ama ikisinin arasında bir boşluk vardı. Aile İçi Şiddet Hattı bu boşluğu doldurup, kopuklukları engelleyip kurumlararası entegrasyonu sağlıyor ve hızla hareket edilmesine destek oluyor. Kurumların arasındaki kopuklukları tespit edip sunduğumuz raporu, emniyet çok iyi kullanıyor. Valilik kanalıyla bütün vak’alardaki hatalı tutumları günüyle, saatiyle, karakolun adıyla gönderiyoruz ve derhal onları işleme sokuyorlar, muazzam bir değişim var. %62 polisten geliyor vak’alar bize.
Mor Çatı’nın Türkiye için rol model olarak alınabilir diye önerdiği İspanya’da uygulanmaya başlanan şiddet mahkemeleri, elektronik pranga, siyatte kota uygulaması, kadına özel daire gibi önlemlerden bahsediliyor. Türkiye’de çok mu zor bunları uygulamak? Çok farklı toplumlar değiliz.
Bir filmden yola çıkarak söylemek istersem ‘Gözlerimi de Al’ diye bir İspanyol filmi vardı. Galasını Aile İçi Şiddet Kampanyası yaptık. Orada en çarpıcı şeylerden biri hiç fiziksel şiddet gösterilmeden şiddetin çok iyi hissettirilmesiydi. Bazı tedbirler uygulanıyordu filmde. Öfke kontrolü için kurslara gidilmesi, tedavi süreci vs. Tablo aynen Türk erkekleri gibi, inanılmazdı. Aynı şekilde direnç ve tepki gösteriyorlar, aşağılıyorlar..
Biz daha polise bile gidemezken pranga kullanılabilir mi bilmiyorum, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun var ama o kanun uygulandığında bunu polisin takip etmesi lazım ama edilmiyor, yeterince takip edilmeyince ölüyor kadınlar.
Teknolojinin yaygınlaşmasıyla daha çok kadın dış dünyayla tanışma olanağı buldu. Aynı sorun etrafında toplanan kadınlar, internet yoluyla sanal ortamda kurulan e-gruplarla biraraya gelip birbirleriyle etkileşim ve iletişim kurabilir hale geldiler/ geliyorlar. Çalışmalarınızda teknolojinin kadınlar üzerindeki etkisini görebiliyor musunuz?
Kadınlar öğrenmeye isteklidir, bilgisayar keşke yaygınlaşsa. Bize web sitesinden ulaşanlar var, yazılı gönderiyorlar, biz de yazılı olarak cevap iletiyoruz. En başta şiddet gören kadınların şunu hissetmeye ihtiyaçları var. Bu şiddet karşısında gösterdikleri davranışlar çok normal.
DURUM ANORMAL ŞİDDETE KARŞI GÖSTERİLEN HERŞEY ÇOK NORMAL
Durum anormal, şiddete karşı gösterilen herşey çok normal. Yalnız değiller, yüzlerce, binlerce kadın var. Bunu anlamak çok iyi geliyor. Evinde telefonu olmayan da var ama bizi cep telefonuyla arayan daha çok, bu yüzden teknoloji çok önemli, doğru yere ulaşımı kolaylaştıran birşey. Evinden arayamadığı için sokağa ya da balkona çıkıp arayabiliyor kadın. Biz ulaşabiliyoruz, evinden kaçıyor, sokakta yakalıyoruz, polisle işbirliği yapıp telefonun sinyalinden buluyoruz.
Özel sektörden de şimdiye kadar hiç görülmedik bir destek var değil mi? Kadının ekonomik yönden güçlendirilmesi için proje üretiyor, mikro kredi kullandırıp yeni iş sahaları oluşturulmasını ve istihdam sağlanmasını çok önemsiyorlar..
Evet, güzel bir destek var. Kadın girişimci dernekleri, iş alanında söz sahibi olan insanların bu konuya bir kota ayırması lazım. Bu kadınların çoğu ayaklarının üzerinde duramadıkları için şiddet görüyor. İşveren işyerinde şiddet gören 1 kadın mağdura kota ayırsa eve geri dönme olayı daha da düşecek. İşverenler farkındalık yaratmak için işyerlerinden başlayabilirler.
‘Şiddete Son’ demek için Güldünya Şarkıları adlı bir albüm çıktı. Bu albüme Sezen Aksu’dan Ajda Pekkan’a Şebnem Ferah’tan Şevval Sam’a kadar 13 kadın destek oldu. Tüm geliri aile içi şiddet hattına aktarılan bir konser gerçekleşti. 2. yılda erkek sanatçılarla bu çalışmayı genişlettiniz. Şimdiyse Nilüfer ‘12 Duet’ albümüyle projeye katkıda bulunuyor..
Sanatçıların çoğu bu soruna katkıda bulunmak istiyor. Çok güzel geridönüşler alıyoruz. Bilet satış gelirinin tamamı Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na aktarılacak konser, 9 Mart 2011 saat 21.00’de İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Salonu’nda gerçekleşecek.. Biletler Biletix’te satışa sunuldu.
ŞİDDETİN ÇEŞİTLERİ
Fiziksel şiddet: Dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türüdür. Kadının eşi ya da partneri tarafından fiziksel saldırıya maruz kalması şeklinde gerçekleşir. Bazı olgularda psikolojik istismar, cinsel şiddet ya da evlilik içi ırza geçme (Tüm dünyada yaygın olarak kabul edilen ama henüz Türk Ceza Kanunu’nda yer almayan bir terim) ve/veya öldürme tehditleri ile birlikte de görülebilmektedir.
Fiziksel şiddetin en ağır biçimlerinden biri töre/namus cinayetleri bahanesiyle uygulanan şiddettir. Kadının giydiği kıyafet, gittiği yer, yabancı kişilerle konuşması, evlilik dışı ilişkisinin olması, evlilik dışı hamile kalması, bakire olmaması, aile ya da akrabaların uygun gördüğü kişi ile evlenmek istememesi, boşanması gibi bahanelerle kadına eşi ya da akrabaları tarafından şiddet uygulanması ya da öldürülmesi töre/namus bahanesiyle kadına uygulanan şiddettir. Bu suçun işlenmesine eş ya da akrabalar karar verebilmektedir. Töre/namus bahanesiyle uygulanan şiddet yasalarımıza göre suçtur ve cezalandırılmaktadır.
Duygusal/psikolojik şiddet: Çoğunlukla aşağılama, bağırma, sürekli eleştirme, yetersiz olduğunu söyleme, hiçbirşeyi beceremediğini, çocuklara bakamadığını söyleme, sevgi göstermeme, patolojik düzeyde kıskançlık, korkutma, reddetme, paranoya düzeyinde inanmama ve ne yaptığını araştırma şeklinde görülebilir. Eşle doğrudan iletişimi reddetmek, onunla konuşmamak, surat asmak, eşin, kendisini ifade etmesini, görüş ve düşüncelerini açıklamasını engellemek, zaaflarıyla alay etmek, duygusal sömürüde bulunmak, imalı konuşarak yanlış anlamalara meydan vermek, eşin kendisine olan güvenini ve saygısını yitirmesini sağlamak, eşin karar verme sürecinde şüphe etmesini sağlamak, eşin mantık sürecinden şüphe etmesini sağlamak, katı kurallar ve sınırlar koyarak baskı kurmak, eşin çevresiyle bağlarını koparmak ve eşinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak şeklinde de tezahür edebilir.
Ekonomik şiddet: Evin masraflarını karşılamamak, hep sorun çıkarmak, gerekli olan harçlığı vermemek, çalışmasına izin vermemek, çalışanın elinden parasını veya banka kartını alıp geri vermemek, işten atılmasına yol açacak olaylar yaratmak, paranın ve mal/mülkün kontrolünü elinde bulundurmak, kadının para istemesini beklemek, paranın nereye harcandığını kontrol etmek, para yönetimi konusunda kadını eleştirmek ve etiketlemek. (Müsrif, aptal, doğru dürüst parayı harcamayı bile bilmezsin v.s gibi ithamlarda bulunmak)
Cinsel şiddet: Bu tip olaylar genellikle kadının rızası olmadan istemediği yer ve zamanda cinsel ilişkiye zorlamak, başka insanlarla cinsel ilişkiye zorlamak, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak, kürtaja zorlamak, namus gerekçesiyle öldürmek veya öldürmeye zorlamak şeklinde gerçekleşir. Fiziksel istismarla birlikte görülür.
Kadınların %27’sinin çocukluğunda cinsel istismara uğradığı tahmin edilmektedir. Cinsel istismara uğrayan kişilerde depresyon, suçluluk, azalmış özbenlik kaygısı, başkalarına güvenememe, intihar düşünceleri, öfke nöbetleri, kendinden utanma, anksiyete, kendi bedenini reddetme gibi semptomlar görülebilir.
Sosyal şiddet: Eşi başkaları önünde sürekli küçük düşürmek, başkaları önünde kadının zaaflarıyla alay etmek, başkalarının önünde, kıskançlık gösterilerinde bulunmak suretiyle eşin davranışlarını kontrol etmek, eşin evden çıkmasına izin vermemek, sosyal ilişkilerini kısıtlayarak yalnız/ desteksiz bırakmak, aşırı kontrol etmek, katı kurallar ve sınırlar koyarak baskı kurmak vs. şeklide özetlenebilir.
Sözel şiddet: Söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Sözel şiddete ilişkin davranışlardan en belirgini, kişinin değer verdiği konulara yönelik güven sarsmak ve kadını yaralamak amacıyla belirli aralıklarla çok ağır hakaret ve sözler söylemektir. Kadını küçük düşürücü adlar takmak ve sık sık olumsuzbir şekilde eleştirmek ve alay etmek de sözel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir.
İhmal: Kadın ihmalinin önemli göstergelerinden biri onun adeta eve hapsedilmiş olması gerçeğidir. Zamanın hemen hemen tümünü evde geçiren çoğu kadın açık havanın, ışığın ve aydınlığın nimetlerinden büyük ölçüde yararlanamamakta, kocası daralan bu yaşam alanını biraz daha yaşanılır hale getirme adına eşine yardımcı olmamaktadır. Kadının erkek tarafından ihmali işte de aşamada ortaya çıkmaktadır .