Sıcak mı sıcak bir Urfa sabahında iniyorum şehre. Havaalanından merkeze bir saatlik bir yol katettikten sonra kendime kahvaltı edecek bir yer arıyorum.
Beni benden alan şahane baharat kokularının arasındayım. Her şey o kadar taze ki hangisinden alsam şaşırıyorum. Elbette isot ve salça önceliğim.
Sokaklarında yürüdükçe önüme 'meyankökü şerbeti' ikram eden gençler çıkıyor. Meyankökü otu burada çok meşhur. Yazları evlerde şerbeti hazırlanıp bol bol tüketiliyor, hazıma iyi geldiği söyleniyor. Biraz genzimi yaktı ama yürürken ferahlamamı sağladı.
Dolaşırken vitrinlerdeki altınlara takılıyor gözüm. Küçük bir Kapalıçarşı gibi burası. Bizi gezdiren Urfalı dostumuz sevgili Fatoş'un söylediğine göre Urfa'da her geline en az 6-7 KİLO altın takılırmış.
Bakırcılar Çarşısı'ndan geçip Hz. İbrahim'in Mağarası'na doğru yürürken Urfa'ya özgü 'Külünçe' ve 'Tulumba Tatlısı'ndan paketletmeyi ihmal etmedim.
Külünçe, tarçın, mahlep, muskat, karanfil, rezene gibi birkaç baharatın biraraya gelmesiyle ortaya çıkan bir baharat karışımı.
Mağara oldukça kalabalık, geniş bir bahçeyi yürüyüp avluya geldikten sonra mağaraya ilerliyorsunuz. Burada Urfalı ve çevre köylerden gelen Arap kadınlarla kısa sohbet ediyoruz.
Öğlen yemeği için sabırsızlanıyorum çünkü Urfa'nın geleneksel tatlarını ilk kez yerinde deneyeceğim. Çarşı içinde yıllardır hizmet veren Gülhan Restoran'a geliyoruz. İşletme sahibi Yusuf Gülhan, Urfa'nın mesleğine aşık esnaflarından. 250 kişi kapasiteli, 2 katlı restoran her saniye vızır vızır işliyor.
Yanında yayık ayranımız ve içi irice parçalanmış cevizle dolu 'içli köfte'lerimizle önlük yapıyoruz.
Sıra anayemeğimiz 'Siverek kebabı'nda. Bu kebaba lezzetini veren yağlı koyun kıyması. Koyun kıymasının kokusunu sevmeyenler pek sıcak yaklaşmayabilir ama sırf tuz ve karabiber eklenerek yapılan kebabın lezzeti 'bu kadar yol gelmemize değdi' dedirtiyor. Safranlı, fıstıklı, bademli pilavlarının ününü duymuştum ama onu kuzu sarma ile servis ediyorlarmış. Bizim kebaba bulgur pilavı eşlik ediyor.
Normalde denediklerimizin tümünü şehirde yesek üstümüze ağırlık çöker, uzun süre yerimizden kıpırdamak istemeyiz. Bu kadar yemekten sonra hala hafif hissediyorum, kapanışı yine Urfa'nın yöresel bir tadı olan 'Şıllık tatlısı' ile yapıyoruz.
Akşamüstü Eski Urfa denilen, Urfa'nın en eski konaklarının, evlerinin, sokaklarının olduğu bölgeyi gezip 'eyvanlı evler'i görmeye gidiyoruz. Yıldız Sarayı Konuk Evi'ni de gördükten sonra akşamki Sıra Gecesi için yerimizi ayırtıyoruz.
Sıra Gecesi en son ziyaret ettiğimiz Yıldız Sarayı Konuk Evi'nde. Bu şekilde pek çok yerde hem turistler hem de diğer şehirlerden, Avrupa ve Amerika'dan tatile gelen Urfalılar için her gece Sıra Gecesi düzenleniyor. Yöresel kıyafetleriyle Urfa'nın nağmelerini misafirlerine sunan müzisyenlere yanık sesli bir Urfalı sanatçı eşlik ediyor. İbrahim Tatlıses'in bu topraklardan çıkması tesadüf değilmiş diyoruz. Bence çocukluklarından itibaren her yemekte bolca biber tüketen Urfalılar seslerindeki ahengi bu bibere borçlular :)
Biz yer sofralarında yerimizi alırken müzik başlıyor, 'çiğ köfte' yoğrulmaya başlıyor. Daha önce de çiğ köfte yemiştim ama burada yediğimin tadı çok farklıydı.
Sıra Gecesi'ne katılıp da halaya girmemek olmaz. Davullar çalınıyor, zurna ona eşlik ediyor. Biz de geceyarısını geçmesine rağmen halaylarla, zılgıtlarla eğlencemize devam ediyoruz.
Hülya Meral
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder