TAKSİM GEZİ PARKI VE BİRİKİM

Ben bu yazıyı Londra’nın bir köşesinden yazarken dün geceden beri Taksim Gezi Parkı ile başlayan, parkın yerine AVM yapılmasını protesto eden ve protestoculara ‘sert’ şiddet uygulayıp biber gazı sıkan polisin ve buna ek olarak ortalığı duman eden provakatörlerin süregelen çatışması sürüyor. 



Polis müdaheleyi durdurduk dese de Başbakan’ın 3 gündür ikamet ettiği Dolmabahçe’deki konutunun semti Beşiktaş’ta, olaylar tüm hızıyla yayılmaya, körüklenmeye devam ediyor. Toma’lar halkın üzerine yürüyor, halk ise polise karşı kaldırım taşlarını söküp barikat kuruyor..


Gezi Parkı, dün akşamüstüne kadar, yani polis müdahalesinden önce, son derece sessiz bir parktı. Bir süre önce alınan Park’ın yıkım kararının açıklanmasından sonra, 2-3 aydır birkaç sanatçının ‘park’, ‘doğa’, ‘doğanın simgesi’ adıyla twitterda anımsattığı, birkaç doğa gönüllüsü sivil toplum kuruluşu ile parkın bir köşesinde sessizce yıkımın protesto edildiği ‘insancıl’ bir alandı.



Dün gece twitter’da ne var ne yok diye baktığım an, hele ki ‘Türk Baharı’ tümcesini gördüğüm an yıkıldığım andı. Özetle; polis protestoculara saldırmıştı, Taksim yerle bir olmuştu ama hiçbir televizyon kanalında görüntü ve haber verilmiyor, sadece Halktv ve bir Norveç kanalı canlı yayın yapıyordu. 



Sosyal medyada örgütlenen ve birbirinden haber alabilenler konuyla ilgili bilgi sahibi olabiliyordu. (Bir an George Orwell’ın 1984 kitabını anımsadım..) Elbette bir yığın asparagas haber de yayılıp durumu körükledikçe körüklüyordu.



Çıkan hengamede yakılan yıkılan dükkanlardan, biber gazından zarar gören çocuk ve yaşlılardan, görevini yapmaya çalışırken yaralanan basın mensubu arkadaşlarımızdan sosyal medya aracılığıyla haberdar olabildik.

Hürriyet Gazetesi fotomuhabiri Selçuk Şamiloğlu

Nitekim bugün itibariyle olaylar ve protestolar Hatay’dan İzmir’e, Ankara’dan Samsun’a Türkiye’nin pek çok şehrine ve Avrupa’ya yayılmış durumda. Son aldığım ve henüz teyit edemediğim habere göre polis yürüyüş yapanları ABD ordusunun Vietnam savaşı’nda kullandığı portakal gazı ile püskürtmeye başlamış.


Gezi Parkı ve birikim


Birkaç saat öncesinde Londra’da yaşayan Avrupalı, Ortadoğulu, Asyalı arkadaşlarıma Türkiye’yi, İstanbul’u, Taksim’i anlata öve bitiremezken ve gözlerinde canlandırdıkları bu büyülü resmi bir de yerinde görmeleri gerektiğini salık verirken, twitterda okuduklarımdan ve İngiliz televizyonlarını izledikten sonra yaşadığım hayal kırıklığını kelimeye dökmek çok zor.



Meselenin sadece Taksim’in göbeğindeki tek yeşil alan olan Gezi Parkı’nın yıkılması ve yerine kurulacak AVM-Rezidans projesi olmadığı çok açık. Birincisi halk, son aylarda yersiz ve haksız yere konan ve kişinin kendi şahsını ve hayatını ilgilendiren yasaklara, Reyhanlı’daki kayıplara, çocukluğundan itibaren kutlayarak yetiştiği ‘resmi bayram’ların kutlanmasının yasaklanmasına, okul kitaplarından çıkarılan Atatürk resmi yerine konan Başbakan’ın fotoğrafına, resmi kurumların isimlerinin başındaki  T.C. ibaresinin kaldırılması ve tartışmalarına ve daha pek çok anlamsız uygulamanın bütününe tepkiliydi.



İkincisi; amaçları sadece parkın yıkımını protesto eden sessiz kalabalığın çadırlarının kaldırılıp, karşı çıkanlara biber gazı sıkılması ve ‘sert’ şiddet gösterilmesiydi. Bana göre ise referandum sonucundan bugüne kadar alınan tek taraflı kararlar sonucu biriken sabır taşının çatlamasıydı. Nasıl ki komşunuzun oğlu kardeşinizin yolunu kesip kardeşinizi dövdüğünde içinize yediremez, komşunun kapısına dikilir hesap sorarsınız, bugün Türk halkı da AKP’ye hesap soruyor..


İngiltere’de yabancı arkadaşlarımla ülkelerin siyasetinden konuştuğumuzda bana Avrupa’nın krizle savaşırken ve krizin yarattığı işsizliğin onları İngiltere’ye çalışmak ve iş bulmak için göçe zorladığını vurgularken, Türkiye’nin krizden hiç etkilenmediğini ve yükselen yıldızının gelecek vaad ettiğini söylüyorlar.


Konu günlük hayata geldiğinde, ülkemde yaşanan alkol yasaklarından, sosyal hayattaki kısıtlamalardan, medyanın istediğini söyleyemediği, yazamadığı bir ortamda gazetecilik yapmaya çalıştığından, %50 seçimle hükümet eden yönetimin ülkenin diğer %50’sini hiçe saydığından ve konservatif bakış açısıyla, kendilerine oy verenlerin fikirlerini ve bu kesimi memnun edeceklerini düşündükleri kararları aldıklarını ve bu temeli dine dayalı bir sistemle oturttuklarından bahsettiğimde gözlerinde başka bir Türkiye canlanıyor.


İtiraz noktası halkın kişisel hayatına müdahale edildiğinde başlıyor


Türkiye’nin ekonomik açıdan çok hareketli bir coğrafyada olduğunu, Ortadoğu’dan giren sıcak paranın ülke ekonomisini şaha kaldırdığını ve sürekli tüketen genç ve çalışan nüfusun sağladığı canlı ekonominin pek yok yabancı yatırımcının ilgisini çektiğini inkar edemeyiz. Ekonomi alsın yürüsün, buna kimsenin itirazı yok.


İtiraz noktası halkın kişisel hayatına müdahale edildiğinde başlıyor. Örnek üzerinden gidecek olursak, İngiltere’de David Cameron alkolün belli bir saatten sonra satışını yasak ediyor ama ‘istediğin mekanda gidip içebilirsin, bunun sorumluluğu mekan sahibinindir’ diyor. Başbakanımız ise bunu yanlış yorumlayıp, yanlış olduğunu düşündüğüm kararlara dönüştürüp apaçık kutuplaşmalara sebep oluyor.


Yine İngiltere’de halkın büyük çoğunluğunun zamanını geçirdiği parkların hiçbirine, mesela Londra’daki Hyde Park’a, Regents Park’a, Greenwich’e, St. James Park’a ne gerek var, yıkalım rezidans yapalım denmiyor. Rezidanslar şehrin merkezinde belli bir bölgede, şehrin siluetini bozmayacak şekilde inşa ediliyor. 

Regents Park- Londra
Oxford Street’teki mağazaları saymazsam Londra’nın göbeğinde AVM bile görmedim diyebilirim. Outlet centerlar da şehre 45 dakika uzaklıkta planlanmış. (Bizdeyse genellikle nerde konut varsa oraya birkaç AVM inşa edelim zihniyetiyle ilerliyoruz) Yeşil alan miktarı çarpıcı büyüklükte olmasına rağmen insanların sporunu yaptığı, köpeğini gezdirdiği, yeşilinde uzanıp kitabını okuduğu, güneşlendiği bu alanlara dokunma fikri hiçbir egoya, hırsa ulaşamıyor.

Olayları an be an izleyen yabancı basının yanı sıra politik çevrelerde de Türkiye dikkatle izleniyor. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın bugün twitter hesabından yaptığı açıklamada ‘Türkiye'deki yetkilileri itidale ve gelişigüzel biber gazı kullanmamaya çağırıyoruz’ denilerek "Her demokratik toplumda temel olan barışçı gösteri ve toplantı özgürlüğüne saygı göstermeleri" istendi.


Tüm bu birikim, bugün Taksim’de, Beşiktaş’ta, Kadıköy’de ve İstanbul’un ve Türkiye’nin pek çok şehrinde iki gündür izlediğimiz olaylarla bütünleşti ve şimdi somut olarak önümüzde. ‘Üç maymun’u oynamak artık çok yersiz.



Kurtuluş savaşı’nı sırt sırta vererek birlikte kazanmış, bütün olmuş, ötekinin gücünden güç almış milli bir ruhun, bu kadar bölünebileceğine, kutuplaşıp sen-ben-öteki olabileceğine, inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Bazı üslup bilmeyen siyasilerin bu kadar olay sonrasında twitterdan ‘sizi bir kaşık suda boğarız ama demokrasiye inanıyoruz’ gibi kendisine oy vermeyen %50’yi ötekileştiren, galeyana getiren söylemlerini çok seviyesiz buluyorum.


Ülke olarak tek sorunumuz yaşadığımız her sosyal ve siyasal sorunda oldu gibi karşılıklı oturup tartışma- konuşma zemini oluşturamamamız ve bir türlü hakkından gelemediğimiz ‘birbirimize karşı engellenemez önyargımız’..Ortak paydada buluşmak ve ‘birbirimizi anlamak’ yerine kapı komşumuza bile ‘öteki’ diye bir ‘merhaba’yı esirgememiz..


Taksim Gezi Parkı bir birikimin eyleme dönüşmüş haliydi ve bence Türkiye için bir dönüm noktası (turning point) idi. Dilerim bugünden sonra olanları sadece bir ‘park’ olarak algılamaktan vazgeçer meselenin aslına inip ekonomik istikrar kadar ‘halkın ruhi istikrar’ını sağlamaya yönelik doğru adımlar atarız.


Hülya Meral



Tasarımın Oscarları Londra Tasarım Müzesi'nde‏


Tasarım dünyasının Oscarları olarak bilinen ve geçtiğimiz ay Londra’da düzenlenen ödül töreniyle sahiplerini bulan ‘Dünyada Yılın En İyi Tasarım Ödülleri’ şimdilerde Londra Tasarım Müzesi’nde sergileniyor. 


Amerika’dan Japonya’ya Almanya’dan Rusya’ya kadar 94 farklı tasarımın aday gösterildiği ödüller Mimari, Mobilya, Moda, Grafik, Dijital, Ürün ve Ulaşım kategorilerinde yarışmıştı.

Bu yıl altıncısı düzenlenen Tasarım Ödülleri’nin mimari tasarım dalında güçlü adaylarından biri Türkiye’nin ve dünyanın yakından tanıdığı bir isimdi. Orhan Pamuk.. 

İstanbul Çukurcuma’da geçtiğimiz yıl ziyarete açtığı Masumiyet Müzesi ile Tasarım Ödülleri’ne aday olan Orhan Pamuk ve eseri, Renzo Piano’nun Batı Avrupa’nın en yüksek binası olarak yaptığı Londra’daki Shard Kulesi, Zaha Hadid’in Beijing’deki Galaxy Soho binası, Mimar Louis Kahn’a ölümünden 40 yıl sonra adaylık getiren New York’un Dört Özgürlük Parkı gibi önemli isimler ve eserlerle yarışmıştı. 

Aday olması beni şaşırtmadı çünkü müze, aynı isimdeki kitaptan esinlenilerek, üzerinde yıllarca çalışılarak, hayatı biriktirerek ortaya çıkarılmış, çok özel bir yapı. Masumiyet Müzesi’ne ait bir vitrin müzede görülebilecek eserler arasında. Mimari tasarım dalında 60 yıllık sosyal konut tesisini modernize ederek Fransız stiliyle birleştiren Paris’teki ‘Tour Bois-le-Prêtre’ binası ödüle layık görülen tasarım oldu.

Ürün kategorisinde ödül kazanan eser ise gelişmekte olan ülkelere pratik yolla tıbbi malzeme ulaştırmayı hedefleyen ‘Yamoyo yarım kiti’. Coca Cola çalışanlarının Zambiya’ya ziyaretleri sırasında ortaya çıkan fikir üzerine üretilen ürün, vücuttaki sıvı kaybını önlemeyi amaçlıyor.

Ulaşım alanında ‘katlanabilir tekerlek’ fikri ve projesiyle yeni bir uygulamaya imza atan ekip tekerleğin kullanımına, icadından bugüne ilk kez yeni bir soluk getirmişe benzer. Tekerleğin en küçük alanlarda bile rahatlıkla taşınabilmesine odaklanan proje ile tekerlekli sandalyeleri bagajda taşımak artık çok da imkansız gibi görünmüyor.

Digital kategoride, İngiltere hükümetinin yeni web sayfası ‘Gov.uk’, tüm kategoriler arasında en iyi tasarım ödülünün sahibi. Klasik ve sade bir tasarıma sahip olan sayfa tasarımı, en çok ilgi çeken eserler arasındaydı. 

Mobilya kategorisinde aday olarak gösterilen ve ödüle layık görülen eserin sahibi, Medici Başkanı olarak adlandırılan, İtalyan markası Mattiazzi için endüstriyel tasarımcı Konstantin Grcic tarafından tasarlanmış ahşap sandalye.

Moda alanında ödüle layık görülen eser ise, Harper’s Bazaar ve Vogue’un 20.yy’ın ortalarında fırtına gibi esen efsanevi moda süperstarı, yazarı, yayın yönetmeni Diana Vreeland’in hayatını anlatan ve yönetmen  Lisa Immordino Vreeland’in objektifinden yansıyan ‘The Eye Has To Travel’ belgeseli. Yönetmen Vreeland’in eşinin büyükannesinin hayatını beyazperdeye yansıttığı belgesel bir anlamda 20. yy.tarihine de ışık tutuyor.

Grafik kategorisinde ise John Morgan’ın Venice Architecture Biennale’i için tasarladığı yazı karakteri ödüle layık görüldü.

Hem ödüllü eserler hem de aday gösterilen bu özgün eserlerin çoğu, 7 Temmuz’a kadar tasarım meraklılarının ziyaret edebileceği Londra Tasarım Müzesi'nde görülebilir.

Tasarımı hayatın içinden bir kesit olarak gören, hayatı anlamanın ve dünyayı daha iyi yaşanacak bir yer haline getirmenin bir aracı olarak değerlendiren Londra Tasarım Müzesi, yıllardır dünyanın en iyi tasarım ve mimarlarını onurlandıran bir kurum.
Hülya Meral

SAATCHI GALERY'DE SOVYET RUSYA'NIN YÜZLERİ


Nihayet Londra’da güneşin tanıdını çıkarmaya başladık. Yine de havasına güven olmayan bu gri şehirde yaşamanın altın kuralı, çantada mutlaka bir şemsiye ve mevsimlik bir ceket bulundurmak. İngilizler güneşi görür görmez  parklara akın etmiş bile. Sokaklarda yüzü güneşe dönük ne kadar cafe varsa her biri hıncahınç dolu. Bu güzel havada yapılacak en güzel şey havanın tadını çıkarıp siesta yapmaktı ama ben şansımı uzun zamandır ziyaret etmeyi planladığım Saatchi Galery’den yana kullandım. 


Londra’nın en işlek meydanlarından Sloane Square’de bulunan, yılda 600 bin kişi ve 1.000 okulun gezdiği Galeri, önceki yıllarda Amerika, Hindistan, Almanya, Çin ve Kore’nin önemli new art sanatçılarının eserlerini sergilemiş. Galeri’nin bu seferki konuğu Sovyet Rusya. 

Geniş bahçesini geçtikten sonra zemin kattan itibaren başlayan 15 galeriyi üst katlara doğru sırasıyla gezmeye başlıyorsunuz.

Saatchi Galery'nin Sovyet Rusya'ya ayrılan galerilerinde, Eski Sovyetler Birliği’nin ardından toplumdan dışlanmış olan suçlular, yoksullar, hayat kadınları, uyuşturucu bağımlıları, evsizlik, kimsesizlik ve şiddet, 18 çağdaş Rus sanatçısının fotoğraf karelerine, tablolarına, eserlerine yansımış.

Ülkelerin politikaları değiştikçe bundan en çok etkilenen o kararları alan bürokratlar değil bilfiil o kararları uygulamak zorunda olan halk olur. 

Komünizmin ülkede çöküşüyle ortaya çıkan karmaşada yaşanan kaotik geçiş süreci ve bunun getirdiği kırılganlık, hiçlik, acı, öfke ve tiksinti, yaralı, orantısız ve kanserli organlarla, kan ve irinli bedenlerle, derin ama yaşlı, hasarlı, ‘rahatsız edici’ vücutlarla, bir teatrallik içinde verilmiş.

Galeri’nin bu bölümünü gezmek hassas mideler için oldukça güç ama sergilenen fotoğrafları gördükçe sarsılmamak mümkün değil. Özellikle komünizm sonrası geçiş sürecinde yaşayan Sovyet Rusya'nın yüzlerinin ilk kez İngiltere’de sergilenebildiğini düşününce..

Bir diğer galeride vücutlarında ağır dövmeleriyle ve çıplak vücutlarıyla Rus hapishanelerindeki tutukluların kan, şiddet, acı içeren fotoğrafları sergileniyor.  Hükümlüler sadece tattoolu vücutlarıyla değil gözleriyle de çok şey anlatmışlar.
Yıllarca müzikal sahnelerinin dekorasyonunu üstlenmiş olan klasik- postmodernist sanatçı Valery Koshlyakov’un 1995’te kartonlar üzerine ‘sticky art’ tekniğini kullanarak çizdiği Paris Grand Palace eseri, sıcak ve etkileyici renkleri ve kullandığı malzeme dolayısıyla ilgi çekici.

İtiraf etmeliyim ki beni en çok etkileyen Galeri 15’te yer alan İngiliz heykeltıraş sanatçısı Richard Wilson’ın geri dönüşümlü petrolü, beyaz duvarlar ve kolonlar içindeki sonsuz açık havuza yerleştirdiği simsiyah petrol havuzu 20:50 oldu. 

Eseri ilk gördüğünüzde aslında tavanda asılı bulunan beyaz zeminin ve ışıklandırmaların yerde olduğunu düşünüyorsunuz ama sonra ışıklandırmanın yönünü fark edip içi petrol, yani sıvı dolu simsiyah cilalı zemine daha doğrusu havuza baktığınızı anlıyorsunuz. 

Alan sanatçı tarafından o kadar matematiksel değerlendirilmiş ki holografik yanılsama yaşamamanız mümkün değil. Sizi kendi içine alıp siz de eserin içinde bir tonmuşsunuz gibi kullanıyor. Kolonlar ve mükemmel açılar sayesinde eserin nerede başlayıp nerede bittiğini fark edemiyorsunuz. Boşuna değil 20:50 ölmeden önce görülmesi gereken 1.000 eserden biri seçilmiş.

Londra'ya yolunuz düşerse sürekli değişen galerileri ve sanatçılarıyla, festivalleri, workshopları ve etkinlikleriyle, sürekli kendini yenileyen dinamizmiyle sanatın içinde sanat yaşatan Saatchi Galery'yi görmeden dönmeyin. 

 Hülya Meral

BBC MediaCityUK'de Bir Gün

Merkezi Londra`da bulunan dunyaca unlu basin kurulusu British Broadcasting Corporation`in yani BBC`nin Manchester`daki MediaCityUK binasindayim. 




Adindan da anlasilacagi gibi tek bir binadan degil, studyolari, radyolari, yonetim binasi, spor servisi, yaziisleri derken `medya ussu` haline gelmis devasa alana geldigim an saskinligimi gizleyemiyorum. Bes yil once Manchester`a geldigimde BBC, sehrin unlu caddesi Oxford Road uzerinde, 3 katli, dis cephesi toz pembeye boyali eski bir binadan ibaretti.

Kanalin bulundugu binanin arazisi, yaklasik bir yil once 10 milyon pounda satilmis, BBC ise Salford`taki yeni medya ussune -ekibini genisleterek- tasinmis. Ozellikle Londra BBC calisanlarindan pek cok kisi MediaCityUK`de, diger ismiyle BBC North`ta gorev yapmak uzere Manchester`a yerlesmis.




Kanalin buraya tasinmasiyla cevresi de bir o kadar degisime ugramis. Keza bulundugu alanda oncesinde sadece Imperial War Museum varken simdilerde cevresi bes yildizli otellerle, rezidanslarla ve yeni kurulmus sirket binalariyla cevrili.




Evening News gazetesinin haberine gore, Salford`taki konut fiyatlari, Londra BBC calisanlarinin bolgeye tasinmasiyla birlikte yuzde 6.8 oraninda artis gostermis. Manchester Old Trafford Stadyumu ve Avrupa`nin en buyuk alisveris merkezi Trafford Center`a yakin insa edilen yeni medya ussu, bolgeyi daha cazip hale getirmis.




Birlesik Krallik parlementosuna sorumlu, fakat calismalarinda ozgur hareket eden BBC, gelirini televizyon ve radyo alıcıları için ödenen yıllık ruhsat ücretlerinden sagliyor. Bu sebeple reklam yayinlanmiyor. Bunyesindeki radyo ve televizyonlarda hukumet politikalarina ve sosyal olaylara iliskin gorus belirtmek ve bunlari yayinlama konusunda ciddi bir serbestlik soz konusu. Keza kanal, David Cameron`in parlementoda muhalefete karsi yaptigi aciklamalari canli yayinlayabiliyor ve taraflarin hararetli konusmalarini tum halk televizyonlarindan izleyebiliyor.




Ayni durum halkin sagligini veya insanlarin butcesini tehdit edecek bir durum soz konusu ise de gecerli. Reklam kaygisi gudulmedigi icin uzmanlar cikip marka ismi telaffuz ederek sorunu tartisiyor, halki bilgilendiriyor. 

En yakin ornegini yakin zamanda musterilerine dana eti yerine at eti satisi gerceklestiren Tesco market zinciri orneginde izledik. Firma halkin gozunde kaybettigi guveni yeniden kazanmak icin aciklama yapti ve Tesco Genel Muduru Philip Clarke Youtube`a `bize guvenmenizi istiyoruz` videosu eklemek durumunda kaldi.

BBC yayinlarinin yuzde 8`i MediaCityUK`den


BBC tarihinin en iddialı projelerinden biri olan MediaCityUK, kanal icin onemli, cunku su an yapilan radyo ve televizyon yayinlarinin yuzde 8`i bu uste gerceklestiriliyor. Yakin zamanda bu oranin yuzde 20`ye ulasmasi planlaniyor. Uretim, teknoloji geliştirme, eğitim ve dijital medya için Londra dışında yeni bir mükemmellik merkezi oluşturmak ana hedef.


BBC North Direktoru Peter Salmon, amaclarinin Avrupa'nın en ileri yayın merkezinin geliştirilmesi oldugunu belirterek, bunyelerinde BBC Breakfast, Blue Peter, Dragon's Den, Match Of The Day, You And Yours, Question Of Sport programlarinin hazirlandigini soyluyor. 


BBC`nin Cbeebies projesindeki 10 online icerigin ve urununun de yine MediaCityUK tarafindan yurutuldugunu ileten Salmon, 2.300 calisaniyla BBC Sport, BBC Children, Blue Peter ve Radio 5 icin dogrudan sorumlu olduklarinin altini ciziyor. Salmon`a gore MediaCityUK eglence, egitim, drama ve muzik icin buyuk bir sahne.



Ana binadan iceriye girdiginiz andan itibaren enerjisiyle sizi icine ceken kanalin giris katinda, Manchester United ve Manchester City futbol maclarinin ve diger spor haberlerinin hazirlandigi BBC Sport yer aliyor.  

Spor servisinin hemen yanibasinda ise pek cok kisinin ilgiyle takip ettigi BBC Breakfast studyosu yayin yapiyor. Programin sunuculugunu 1988`de kanalda muhabir olarak calismaya baslamis, sonrasinda da 4 yil BBC Washington temsilciligi gorevini yurutmus Bill Turnbull ile Susanna Reid, Charlie Stayt, Louise Minchin, Stephanie McGovern, Mike Bushell gibi deneyimli gazeteciler ustleniyor.

BBC Breakfast Studio

Spor programlarinda Hologram teknolojisi

Bu binadan cikip baska bir binada yer alan studyolari geziyoruz. Unlu spor programi Question Of Sport ve Match Of The Day`in yayinlandigi BBC Sport studyosunda, kullandiklari infrared kameralardan ve dunyada yeni yeni uygulanmaya baslanan hologram teknolojisinden bahsediliyor. Hologram sayesinde farkli mekanlardaki futbolcular sanki studyodaymis gibi ekrana yansitilabiliyor, yorumlari aliniyor. Bu teknolojiyi ilk defa gectigimiz yil 25 kamerayla CNN International uygulamisti. Hologram teknolojisi yayincilik acisindan onemli bir asama, zira onumuzdeki 10 yil boyunca medyada cok sik kullanilacak bir yontem olacagi ongoruluyor.



BBC`nin kendi gelistirdigi `STAGEBOX` teknolojisi

BBC, 8 Nisan itibariyle kendi gelistirdigi yeni bir yayin teknolojisi uyguladigini duyurdu. Stagebox adi verilen teknoloji ile program yapımcıları, canli yayin sirasinda standart Internet Protokolü (IP) ağları üzerinden, HD içerik sağlayan bir kamera arkasına takılan cihaz sayesinde birden fazla kameraya bağlanabiliyor ve yayın üretebiliyor. Onceleri genellikle coklu kamera kullanimi gerektiren mac yayini sirasinda kullanilan Stagebox, son teknolojik gelismelere uygun olarak uretilmis bir cihaz.



Bu sayede internet uzerinden, HD kalitesinde coklu yayin yapilabiliyor. İçerik aynı zamanda bir bilgisayardan düzenlenebiliyor ve radyo frekans iletim sitelerine internet yoluyla gönderilebiliyor. Bununla birlikte, üretim sürecinde doğrudan kameralar, mikrofonlar, beslemeleri ve network uzerinde kullanilan araclar eszamanli kullanilabiliyor. Bu teknolojiyle, bir internet bağlantısı olan ve gercek zamanli yayin yapan herhangi bir post-prodüksiyon ekibi, farkli kitalarda da olsa goruntuleri profesyonel kalitede aktarabilecek. 



Blue Peter studyosunda renkli kostumler


Gezdigim bir diger studyo, cocuklarin severek izledigi, 6-12 yas arasindaki cocuklar icin hazirlanan Blue Peter programinin yayinlandigi studyo oluyor. Cocuklar bu programa adeta asik. Kendimi bir anda renkli kostumler icersinde buluyorum. Ekip ertesi gunki programa hazirlaniyor. Calisanlar bir anda karsimiza palyaco kostumuyle programin sunuculari Barney Harwood ve Helen Skelton`in cikabileceginden soz ediyor.




Buradan sonraki duragimiz ilgiyle takip edilen BBC Radio 5 studyosu. Yine kullanilan teknolojiden ve programlarin iceriginden soz ediliyor. Finans, Ar-Ge, Future Media ve Haber gruplarinin bulundugu katlari halihazirda calistiklari icin gezemiyoruz ama ortak kullanim alanlari olan mutfak ve mini cafelerini, kisiye ozel, renkli kutulardan olusmus posta kutularinin bulundugu alani görebiliyoruz. 

Konustugum birkac BBC calisani bu medya ussunde calismaktan cok mutlu. MediaCityUK`de calisiyor olmanin heyecan verici oldugunun altini cizen calisanlar, her gun yenilenen teknoloji, gelecek trendleri, ilerici, dinamik ve aktif olarak coklu platformda hayata gecirebilme ayricaligi dolayisiyla yeni olusumdan memnun olduklarini belirtiyorlar. 

BBC Academy gelecegin gazetecilerini yetistiriyor

BBC, bunyesine yeni katilmis genc gazeteci adaylarina egitim- formasyon vermek ve gelecegin gazetecilerini yetistirmek, uretim, liderlik konularinda tecrube kazandirmak icin bir egitim merkezi olan BBC Academy`yi kurmus. 



Produksiyon, Gazetecilik, Editoryal Standartlar, Guvenilirligi Korumak ve Haber Hazirlama- Sunma basliklari altinda verilen egitimlerin icerigi oldukca kapsamli.


Hülya Meral