BBC MediaCityUK'de Bir Gün

Merkezi Londra`da bulunan dunyaca unlu basin kurulusu British Broadcasting Corporation`in yani BBC`nin Manchester`daki MediaCityUK binasindayim. 




Adindan da anlasilacagi gibi tek bir binadan degil, studyolari, radyolari, yonetim binasi, spor servisi, yaziisleri derken `medya ussu` haline gelmis devasa alana geldigim an saskinligimi gizleyemiyorum. Bes yil once Manchester`a geldigimde BBC, sehrin unlu caddesi Oxford Road uzerinde, 3 katli, dis cephesi toz pembeye boyali eski bir binadan ibaretti.

Kanalin bulundugu binanin arazisi, yaklasik bir yil once 10 milyon pounda satilmis, BBC ise Salford`taki yeni medya ussune -ekibini genisleterek- tasinmis. Ozellikle Londra BBC calisanlarindan pek cok kisi MediaCityUK`de, diger ismiyle BBC North`ta gorev yapmak uzere Manchester`a yerlesmis.




Kanalin buraya tasinmasiyla cevresi de bir o kadar degisime ugramis. Keza bulundugu alanda oncesinde sadece Imperial War Museum varken simdilerde cevresi bes yildizli otellerle, rezidanslarla ve yeni kurulmus sirket binalariyla cevrili.




Evening News gazetesinin haberine gore, Salford`taki konut fiyatlari, Londra BBC calisanlarinin bolgeye tasinmasiyla birlikte yuzde 6.8 oraninda artis gostermis. Manchester Old Trafford Stadyumu ve Avrupa`nin en buyuk alisveris merkezi Trafford Center`a yakin insa edilen yeni medya ussu, bolgeyi daha cazip hale getirmis.




Birlesik Krallik parlementosuna sorumlu, fakat calismalarinda ozgur hareket eden BBC, gelirini televizyon ve radyo alıcıları için ödenen yıllık ruhsat ücretlerinden sagliyor. Bu sebeple reklam yayinlanmiyor. Bunyesindeki radyo ve televizyonlarda hukumet politikalarina ve sosyal olaylara iliskin gorus belirtmek ve bunlari yayinlama konusunda ciddi bir serbestlik soz konusu. Keza kanal, David Cameron`in parlementoda muhalefete karsi yaptigi aciklamalari canli yayinlayabiliyor ve taraflarin hararetli konusmalarini tum halk televizyonlarindan izleyebiliyor.




Ayni durum halkin sagligini veya insanlarin butcesini tehdit edecek bir durum soz konusu ise de gecerli. Reklam kaygisi gudulmedigi icin uzmanlar cikip marka ismi telaffuz ederek sorunu tartisiyor, halki bilgilendiriyor. 

En yakin ornegini yakin zamanda musterilerine dana eti yerine at eti satisi gerceklestiren Tesco market zinciri orneginde izledik. Firma halkin gozunde kaybettigi guveni yeniden kazanmak icin aciklama yapti ve Tesco Genel Muduru Philip Clarke Youtube`a `bize guvenmenizi istiyoruz` videosu eklemek durumunda kaldi.

BBC yayinlarinin yuzde 8`i MediaCityUK`den


BBC tarihinin en iddialı projelerinden biri olan MediaCityUK, kanal icin onemli, cunku su an yapilan radyo ve televizyon yayinlarinin yuzde 8`i bu uste gerceklestiriliyor. Yakin zamanda bu oranin yuzde 20`ye ulasmasi planlaniyor. Uretim, teknoloji geliştirme, eğitim ve dijital medya için Londra dışında yeni bir mükemmellik merkezi oluşturmak ana hedef.


BBC North Direktoru Peter Salmon, amaclarinin Avrupa'nın en ileri yayın merkezinin geliştirilmesi oldugunu belirterek, bunyelerinde BBC Breakfast, Blue Peter, Dragon's Den, Match Of The Day, You And Yours, Question Of Sport programlarinin hazirlandigini soyluyor. 


BBC`nin Cbeebies projesindeki 10 online icerigin ve urununun de yine MediaCityUK tarafindan yurutuldugunu ileten Salmon, 2.300 calisaniyla BBC Sport, BBC Children, Blue Peter ve Radio 5 icin dogrudan sorumlu olduklarinin altini ciziyor. Salmon`a gore MediaCityUK eglence, egitim, drama ve muzik icin buyuk bir sahne.



Ana binadan iceriye girdiginiz andan itibaren enerjisiyle sizi icine ceken kanalin giris katinda, Manchester United ve Manchester City futbol maclarinin ve diger spor haberlerinin hazirlandigi BBC Sport yer aliyor.  

Spor servisinin hemen yanibasinda ise pek cok kisinin ilgiyle takip ettigi BBC Breakfast studyosu yayin yapiyor. Programin sunuculugunu 1988`de kanalda muhabir olarak calismaya baslamis, sonrasinda da 4 yil BBC Washington temsilciligi gorevini yurutmus Bill Turnbull ile Susanna Reid, Charlie Stayt, Louise Minchin, Stephanie McGovern, Mike Bushell gibi deneyimli gazeteciler ustleniyor.

BBC Breakfast Studio

Spor programlarinda Hologram teknolojisi

Bu binadan cikip baska bir binada yer alan studyolari geziyoruz. Unlu spor programi Question Of Sport ve Match Of The Day`in yayinlandigi BBC Sport studyosunda, kullandiklari infrared kameralardan ve dunyada yeni yeni uygulanmaya baslanan hologram teknolojisinden bahsediliyor. Hologram sayesinde farkli mekanlardaki futbolcular sanki studyodaymis gibi ekrana yansitilabiliyor, yorumlari aliniyor. Bu teknolojiyi ilk defa gectigimiz yil 25 kamerayla CNN International uygulamisti. Hologram teknolojisi yayincilik acisindan onemli bir asama, zira onumuzdeki 10 yil boyunca medyada cok sik kullanilacak bir yontem olacagi ongoruluyor.



BBC`nin kendi gelistirdigi `STAGEBOX` teknolojisi

BBC, 8 Nisan itibariyle kendi gelistirdigi yeni bir yayin teknolojisi uyguladigini duyurdu. Stagebox adi verilen teknoloji ile program yapımcıları, canli yayin sirasinda standart Internet Protokolü (IP) ağları üzerinden, HD içerik sağlayan bir kamera arkasına takılan cihaz sayesinde birden fazla kameraya bağlanabiliyor ve yayın üretebiliyor. Onceleri genellikle coklu kamera kullanimi gerektiren mac yayini sirasinda kullanilan Stagebox, son teknolojik gelismelere uygun olarak uretilmis bir cihaz.



Bu sayede internet uzerinden, HD kalitesinde coklu yayin yapilabiliyor. İçerik aynı zamanda bir bilgisayardan düzenlenebiliyor ve radyo frekans iletim sitelerine internet yoluyla gönderilebiliyor. Bununla birlikte, üretim sürecinde doğrudan kameralar, mikrofonlar, beslemeleri ve network uzerinde kullanilan araclar eszamanli kullanilabiliyor. Bu teknolojiyle, bir internet bağlantısı olan ve gercek zamanli yayin yapan herhangi bir post-prodüksiyon ekibi, farkli kitalarda da olsa goruntuleri profesyonel kalitede aktarabilecek. 



Blue Peter studyosunda renkli kostumler


Gezdigim bir diger studyo, cocuklarin severek izledigi, 6-12 yas arasindaki cocuklar icin hazirlanan Blue Peter programinin yayinlandigi studyo oluyor. Cocuklar bu programa adeta asik. Kendimi bir anda renkli kostumler icersinde buluyorum. Ekip ertesi gunki programa hazirlaniyor. Calisanlar bir anda karsimiza palyaco kostumuyle programin sunuculari Barney Harwood ve Helen Skelton`in cikabileceginden soz ediyor.




Buradan sonraki duragimiz ilgiyle takip edilen BBC Radio 5 studyosu. Yine kullanilan teknolojiden ve programlarin iceriginden soz ediliyor. Finans, Ar-Ge, Future Media ve Haber gruplarinin bulundugu katlari halihazirda calistiklari icin gezemiyoruz ama ortak kullanim alanlari olan mutfak ve mini cafelerini, kisiye ozel, renkli kutulardan olusmus posta kutularinin bulundugu alani görebiliyoruz. 

Konustugum birkac BBC calisani bu medya ussunde calismaktan cok mutlu. MediaCityUK`de calisiyor olmanin heyecan verici oldugunun altini cizen calisanlar, her gun yenilenen teknoloji, gelecek trendleri, ilerici, dinamik ve aktif olarak coklu platformda hayata gecirebilme ayricaligi dolayisiyla yeni olusumdan memnun olduklarini belirtiyorlar. 

BBC Academy gelecegin gazetecilerini yetistiriyor

BBC, bunyesine yeni katilmis genc gazeteci adaylarina egitim- formasyon vermek ve gelecegin gazetecilerini yetistirmek, uretim, liderlik konularinda tecrube kazandirmak icin bir egitim merkezi olan BBC Academy`yi kurmus. 



Produksiyon, Gazetecilik, Editoryal Standartlar, Guvenilirligi Korumak ve Haber Hazirlama- Sunma basliklari altinda verilen egitimlerin icerigi oldukca kapsamli.


Hülya Meral

İNGİLİZLER’İN VICTORIA TARZI TÜRK HAMAMI

 
Manchester’da Victoria tarzda inşa edilmiş, içinde Türk hamamını da barındıran İngilizler’e 87 yıl hizmet vermiş ünlü Victoria Hamamı’ndayım.
 

Gelmeden önce methini o kadar çok duydum ki restorasyon halinde olan hamamın ziyaret gününü yakalayıp İngilizlere Türk hamamını sevdiren bu binanın hikayesini, bir de bilenlerden dinlemek istedim.

Victoria Hamamı Türkiye’deki mermerlerle donatılmış hamamların aksine dış ve iç cephesinde kullanılan zengin terrakota rengi tuğlalarıyla ve görkemli çini ve mozaikleriyle bildiğimiz hamamlardan biraz farklı.
 

1906’da ilk inşa edildiğinde Lordlar tarafından ‘su sarayı’ diye anılan hamama o kadar önem verilirmiş ki, bazı odaların camlarında ve kapıların üst bölümlerinde çok değerli, lekeli cam üzerine çizilmiş dekoratif vitraylar resmedilmiş.

 

Hamam bugünlerde İngilizlerin daha da bir ilgi odağı halinde çünkü ilk kurulduğu yıldan 1990’ların başına kadar pek çok çocuğun yüzmeyi öğrendiği, su topu ve yüzme yarışlarına hazırlandığı,her yaştan insanın sosyal alan olarak kullandığı bu hamam 1993’ten beri kapalıymış.
 

Binayı ayağa kaldırmak ve eski görkemine kavuşturmak amacıyla restorasyona ihtiyaç duyulmuş ancak gerekli rakam bulunamadığı için hamam kaderine terk edilmiş. Hamamın kaderi, BBC’nin restorasyon programında konuya yer verilmesiyle değişmiş. Program sonrasında halk sokağa dökülüp eylem yapmış ve büyük bir kalabalık o kadar destek olmuş ki Victoria Hamamı restorasyon çalışmaları için 3.5 milyon poundluk ödüle layık görülmüş.

 
Dolayısıyla şimdilerde canla başla çalışılan ve kısa bir süre sonra hizmet vermeye başlayacak olan hamam, Britanya’nın en sevilen restorasyon projesi. Sadece tavanı için ödülün yarısı kullanılmış bile. Öte yandan bakımsız halde bulunan binada kırılan dekoratif vitraylar gönüllü uzmanların desteği sayesinde yeniden ortaya çıkarılmaya hazırlanıyor. Gönüllüler her gün gelip temizlik yapıyor, kafesinde hizmet veriyor.


 
Binanın zevkli bir mimarisi var. Türk hamamı, 3 büyük yüzme havuzu, çamaşırhane, slipper bath denilen ayaklı küvet, İngiltere’deki ilk jakuzi Aeratone görülesi alanlardan.

 
Community room dedikleri zamanın gençlerinin tanışıp flört edip evlenecekleri kişiyi buldukları odalar, camları vitraylarla süslenmiş dinlenme odası ve havuzun çevresindeki civit maviye boyalı 53 soyunma odası Victoria Hamamı'nın diğer bölümleri. Hamam, sadece Manchester halkının değil çevre şehirlerden gelenlerin de gözdesi olmuş yıllarca.
 

Türk Hamamı bölümü sahici bir banyo için kullanılan bir alan. Çok sıcak olduğundan 3-5 dakika zaman geçirdikten sonra ferahlamak için havuza geçilirmiş. Açıkça belirtmem gerekir ki büyük havuzdan sonra en çok önemsenen yer bugün bile burası.

 

İngiltere’nin ilk jakuzisi olan Aeratone ise psikolojik rahatlama ve zihinsel dinginlik için tercih edilirmiş. Kişi jakuzinin içindeyken cihazı idare eden başka biri de kumanda masasında ısıyı veya suyun şiddetini ayarlamakla görevlendirilirmiş.

1930’lu yıllarda fiyatlarısınıfa göre değişen havuzlardan biri 1. sınıf ve erkeklere ayrılmış. Diğer iki havuz 2. sınıf, erkek ve kadın havuzları olarak kullanılmış. Bu havuzlar kadınlar ve erkekler için cemiyet hayatının lokal sosyalleşme alanı olmuş.
 

Havuzda vakit geçirdikten sonra üst kattaki odalarda sohbetler gerçekleşir, arkadaşlıklar kurulur, eğlenceler düzenlenirmiş. 1. sınıf erkek havuzuna çoğunlukla günün erken saatinde mayosuz, çıplak girmek adettenmiş.
 

Victoria Hamamı’nın yüzme kulübünde, yüzme ve sutopu yarışlarıiçin 300 profesyonel sporcunun antrenman yaptığını düşünürsek oldukça faal bir bina olduğunu söyleyebiliriz.

 
Özellikle herhangi bir kutlama veya festival varsa tavandan itibaren havuza doğru sarkan ihtişamlı avizeler, bayraklar ve çiçekler alanı güzelleştiren enstanteneler.
 


Kutlamalar için kullanılan büyük havuzun üst katındaki oturma yerleri ve tırabzanlar çıralı çamdan yapılmış. Bugün bile hiç yıpranmamış olan tahta koltuklar hala eski parlaklığını koruyor.
 

Binanın tepesinde bulunan saat kulesi Alison Turn stilinde inşa edilmiş. Restorasyon projesi kapsamında yeniden elden geçirilen saatin bulunduğu kule yerinden sökülmüş,restorasyon bittikten sonra yeniden eski yerine özel bir yöntemle monte edilmiş.
 

Restorasyon bittikten sonra düğün törenleri, film ve fotoğraf çekimi, sanat galerileri için de hizmet verecek olan hamam, akustik ses sistemi dolayısıyla teatral ve müzikal performanslar için de uygun.
 
Restorasyon dolayısyla Nisan- Kasım ayları arasında sadece Çarşamba günleri, haftasonu ise her ayın ilk Pazar günü ziyaret edilebilinecek olan hamam, gerçekleştirilecek aktiviteler, vintage, art ve craft fuarlarıyla eski ihtişamını yakalayacağa benzer.
Hülya Meral

THE BEATLES’IN İZİNDEN LİVERPOOL



Bir jenerasyon onların şarkılarıyla yetişti. İngiltere’nin Liverpool şehrinde yerin üç kat altındaki küçük bir barda başladıkları macera, onları kısa sürede tüm dünyaya yayılan baş döndürücü üne kavuşturdu. Ellinci yıl dönümünde ünlü Rock Grubu The Beatles’ın ve yıllardır unutulmayan şarkılarının izini sürmek için Liverpool sokaklarındayım.


1960’lı yıllara damgasını vuran, dansları, kıyafet ve saç stilleriyle bir nesli peşinden sürükleyen The Beatles, şarkılarıyla verdikleri siyasi mesajlarla da ön plana çıkmış, müzik tarihinde ciddi bir akım başlatmıştı.
Grubu kuran John Lennon, daha sonra bir araya geldiği ve onlarca beste ve şarkı sözünü birlikte hazırladığı Paul McCartney, George Harrison, Ringo Starr ve bir milyarı aşkın plak satışının ardından geçen elli yıldan sonra bile grubun rüzgarı Liverpool sokaklarında esmeye devam ediyor.

Rock 'n' Roll’un baş tacı olduğu yıllar
Elvis Presley, Buddy Holly, Bill Haley gibi isimlerin rock 'n' roll müzik sounduyla popüler olmaya başladığı 1950’lerin son yılları. Adeta kültürel ikon haline gelen bu isimler, müzik tarihine yeni bir sayfa açıyor, şarkılarıyla rock 'n' roll’u baş tacı haline getiriyor.

Liverpool’da yetişen, yavaş yavaş şehrin barlarında çalıp söylemeye başlayan dört genç adam da bu akımı takip edip örnek alarak, besteler yapıp şarkı sözleri yazmaya başlıyor.
Grubun doğuşu
Önce farklı grup isimleriyle, sıradan sayılabilecek barlarda sahne alan İngiliz rock grubunun ismi, McCartney’in önerisiyle ritim anlamına gelen "beat" sözcüğünden esinlenilerek The Beatles ismini alıyor.

Ardından yerin 3 kat altına inen Covern Club’ta çalıp söylemeye başlıyorlar ve bu mahzen tarzı bar, grubun kaderini değiştirip baş döndürücü şöhrete giden ilk basamak oluyor.




The Beatles, 1962 yılında, Liverpool şehrinden Londra'ya giderek, meşhur Abbey Road stüdyosunda "Love Me Do" adlı şarkılarını kaydediyor.



İlk single'ları olan ‘Love Me Do’yu 50 yıl önce bu zamanlarda çıkaran grup kısa sürede o kadar tutuluyor ki çıkardıkları plak, Plak Perakendecileri listesinde 17. sıraya kadar yükseliyor. Bu hızlı yükselişte grubun menajeri Brian Epstein ve 5. "Beatle" denilen prodüktör George Martin’in katkılarını yadsımamak gerek.

Grubun ilk albümü ‘Please, Please Me’ Mart 1963'te piyasaya çıkıyor. İngiltere'nin en önemli dört müzik listesinde bir numara olup Plak Perakendecileri listesinde 30 hafta ilk sırada kalıyor.
Kısa süre sonra grup üyelerinden Paul Mc Cartney’in bestesi ‘Yesterday’, aylarca radyolarda en çok çalınan parça oluyor. 1965'te Kraliçe 2. Elizabeth grubun tüm üyelerine Britanya İmparatorluğu Nişanı veriyor.
Beatlemania fenomeni
The Beatles rüzgarı dalga dalga yayılıyor. Dördüncü single'ları 'She Loves You' nun bir aydan kısa bir süre içinde 750 bin adet satmasıyla Şubat ayında The Beatles ilk İngiltere turuna çıkıyor ve 'Beatlemania' fenomeni denilen akım başlıyor.

Torbalar dolusu mektuplar
Her renk ve sınıftan genç, üç yıl boyunca çığlıklarla ve coşkuyla katıldıkları her konserde grubun peşini bırakmıyor, ‘Yeah Yeah’ sesleriyle konserlerde gruba eşlik ediyor.  Fan Kulüp sekreteri Freda Kelly’nin anlattığına göre, The Beatles için torbalar dolusu mektuplar geliyor, günde 2 bin, hatta 3 bin mektup ulaştığı oluyor ve hepsi cevaplandırılıyor.
Beatlemania kısa sürede dünyayı sarıyor ve grubun şarkıları çok kısa bir periyotta dünyanın pek çok ülkesinde, sosyal ve kültürel değişikliğe sebep oluyor. Grubun yükselişi bir bakıma savaş sonrası ortaya çıkan ve tüketim toplumunun cafcafını reddeden gençliğin ortaya çıkışıyla çakışıyor ve etkisi kartopu gibi büyüyor.
Grupta çatırdamalar
Her şey yolunda giderken grupta çıtırdamalar başlıyor. Üzerinde çok kez yorum yapılan John Lennon- Paul Mc Cartney anlaşmazlığı artık saklanamaz hale geliyor.

Artık İsa'dan daha popüleriz
Yıl 1966’ya geldiğinde John Lennon Amerikan dergisi Datebook’a verdiği bir röportajda 'Biz artık İsa'dan daha popüleriz. Hangisi daha önce yok olur, rock 'n' roll mu, Hristiyanlık mı bilemem. İsa iyiydi de havarileri aptal ve sıradandı.' diyerek hem kendi kaderini hem grubun kaderini değiştiriyor.   

Bu sözler önce ABD'de yaygara koparıyor. Ardından diğer ülkelere de yayılan protestolara neden oluyor. Beatles karşıtı gösteriler düzenleniyor, radyolar grubun müziklerini yasaklıyor. Olaylar o kadar tırmanıyor ki albümleri yakılıyor.
Grup 1966’nın Ağustos ayında Revolver'i yayınlayıp son ticari konserlerini San Francisco'daki Candlestick Park'ta veriyor.  Dört yıl gibi kısa bir sürede dünya genelinde verdikleri 1.400 konserle tüm zamanların rekorunu kıran grup 1970’e gelindiğinde artık albüm yapmayacaklarını duyuruyor.

Hala ciddi bir hayran kitlesine sahip olan grubun önemli ismi John Lennon inişli çıkışlı bir hayat yaşıyor ve tam  müzik dünyasına dönüş yapacağı sırada,  akli dengesi yerinde olmadığı iddia edilen Mark David Chapman tarafından 1980 yılında suikaste uğrayıp hayatını kaybediyor. Grubun bir diğer üyesi George Harrison ise 2001 yılında kanserden hayatını kaybediyor.

İşte tüm bu bilgiler zihnimde, buz gibi bir Liverpool sabahında vardım şehre. Güne geç uyanan şehrin ıssız sokaklarının yavaş yavaş hareketlenmesini izledim.

Neoklasik devlet binalarıyla çevrelenmiş Dünya Kültür Mirası listesindeki şehirde ilk durağım Albert Dock. Mersey nehri kenarındaki, eskiden liman olarak kullanılan, şimdilerde The Beatles Story, Tate Liverpool, Slavery Museum, Merseyside Maritime Museum gibi yapıları barındıran  Albert Dock’taki bazı bölümler, özellikle üst katlar konut olarak kullanılıyor.

The Beatles’ın özel eşyaları ve müzik aletleri
İçi küçük bir liman görüntüsündeki sofistike dizayn edilmiş alanın en kalabalık yeri şüphesiz The Beatles grup üyelerinin özel eşyalarının, kült haline gelmiş müzik aletlerinin ve aslında iç dünyalarının sergilendiği The Beatles Story. Bilet fiyatları haklı olarak yüksek ama aileler veya gruplar için paket fiyat oluşturmuşlar.

Albert Dock’ta müze ve galerilerin haricinde dünya mutfağını tadabileceğiniz pub ve restoranlar, hediyelik eşya satın alabileceğiniz dükkanlar, oteller ve şehri yukarıdan görmeyi sağlayan Londra’daki London Eye benzeri dönme dolap gibi -hava güzelse- değerlendirilebilecek pek çok  alan var.




Chagall’ın ‘Modern Master’ sergisi Haziran’da Tate Liverpool’da
Albert Dock’ın bir bölümü modern sanat galerisi Tate Liverpool’a ait. Realist sanatçı Sylvia Sleigh’in İngiltere’deki ilk retrospektif sergisine denk geliyorum. Sanatçının modern ve çağdaş sanat eserlerini inceleme şansım oluyor. Haziran- Ekim ayları arasında Tate Liverpool’da gezilebilecek Marc Chagall’ın Modern Master sergisinin detaylarını öğreniyorum.

Alışverişin ve sanatın kalbi The Bluecoat
Nehirden gelen soğuk içime işliyor, çareyi şehrin içine doğru ilerlemekte buluyorum. 


Liverpool'un simgesi
Liverpool’un en hareketli caddeleri Liverpool One ve Cavern Quarter’ı gezip şehrin ünlü lokasyonu The Bluecoat’a geldiğimde alışverişin kalbi olan alanda dolaştığımı fark etmem güç olmuyor. Sokaklar şık giyinen gençler ve çılgınca alışveriş yapan insanlarla dolu.

The Bluecoat’taki galerilerde sergilenen çağdaş sanat ve eklektik tasarımları, moda ve craft mağazalarını gezip China Town’a geçiyorum. 


Buraya kadar gelmişken Avrupa’daki ilk Çin mahallesindeki küçük, kutu gibi restoranlarda noodle tatmadan gitmek olmaz. 




Hemen yakınında Liverpool Katedral’i var. İçeriye girmek için sıra bekliyorum. Katedral Avrupa’daki diğerleri gibi oldukça ihtişamlı.
The Beatles grubunun ünlendiği Cavern Club

Hava kararmak üzere.  Restoranlar ve publar yavaş yavaş geceye hazırlanıyor. Rotayı The Beatles grubunun ünlendiği Cavern Club’a çeviriyorum. 





Barlar sokağının başından itibaren ışıltılı barlar ve müzik sesleri, barların önünde soğuğa aldırmadan ellerinde kadehleriyle sigara içen kalabalık ve sokağın sonuna geldiğimde üç kat merdiven inerek ulaşabildiğim Cavern Club sahnesi var.

Kiremit duvarlarla kaplı, bugün bile izdihamdan zorla girebildiğim kulüpte yerli halktan insanların yanı sıra benim gibi keşfe gelenler ve barın çeşitli bölümlerinde fotoğraf çektirenler de var. Bazı duvarlara camekanlı bölüm hazırlanmış ve grubun müzik aletleri sergileniyor. İsteyenler için baskılı t-shirtler, kupalar ve John Lennon gözlükleri gibi fenomen haline gelmiş eşyalar satılıyor.




Günü, dolup taşan Cavern Club’ta bitirip kendimizi rock 'n' roll’un sihirli tınılarına bırakıyoruz. Zamanın ruhunu yaşamak ve rock 'n' roll’un büyüsüne kapılmak istiyorsanız The Beatles’ın izini sürüp Liverpool sokaklarında keyifli vakit geçirebilirsiniz.


İyi seyahatler

Hülya Meral

twitter: hulyameral
Facebook: Hülya'nın Valizi

Red Nose Day (Kırmızı Burun Günü)


İngiltere’de savunmasız ve fakir insanların daha iyi yaşam koşullarına ulaşabilmesi ve el birliğiyle sosyal adaletsizliğin önüne geçilebilmesi için eğlence ve sosyal sorumluluğun iç içe olduğu çok kapsamlı bir bağış organizasyonuna imza atılıyor.
















Comic Relief isimli hayır kurumu tarafından hayata geçirilen ve Red Nose Day (Kırmızı Burun Günü) ismiyle bilinen organizasyon, her iki yılda bir Mart ayının ikinci haftasında düzenleniyor.


Yedi saat süresince BBC’den canlı olarak yayınlanan ve telethon yöntemiyle para toplanan geleneksel hale gelmiş bu hayır işi için halk haftalar öncesinden bilgilendiriliyor. Ünlülerin programa katılımıyla, danslar ve şovlarla renklendirilen bu özel günde, bağışçılardan toplanan olağanüstü rakam, her organizasyon sonunda farklı bir ülkede farklı bir sosyal sorun için kullanılıyor.


İlki 1985’te Etiyopya’daki kıtlık sorununa tepki olarak ortaya çıkan ve komedi senaristi Richard Curtis ve Alexander Mendis tarafından hayata geçirilen organizasyonun bu seneki misyonu ‘Afrika'daki kadınların ve kızların yaşamlarını değiştirmek’.


Bu yıl 15 Mart’ta gerçekleşen ve Birleşik Krallık Hükümeti tarafından da desteklenen organizasyon Afrika’daki kızların daha iyi bir eğitim almasını sağlamak, anneler ve bebekler için doğumu daha güvenli hale getirmek, kadına yönelik şiddetin önüne geçilmesini sağlamak ve kadın çiftçiler için daha iyi, daha sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için emek sarf etti.


Temel eğitim ve sağlık imkanlarından yoksun olan kıtaya destek için Comic Relief, beslenme ve eğitim sorununun üstesinden gelinebildiği taktirde yaşam şansı ve gelir seviyesinin artacağı fikrinden yola çıkıyor. Hedefleri büyük..Dünyanın en fakir 500 bin kadınına ve dolaylı yoldan, sağlıklı beslenemeyen, hastalıkla mücadele eden çocuklara el uzatmak.


Organizasyonun eğlenceli tarafı hiç şüphesiz burunlara takılan kırmızı toplar. 


Bağış toplanırken mutlaka televizyondan işlem yapmak gerekmiyor. Örneğin ofise burundaki kırmızı top ve pijamalarla gelip kovayla para toplamak, kolejlerde bu güne özel yaratıcı çalışmalar hazırlayıp bunları bağış için satmak, üniversitelerde burunlardaki kırmızı topla kek satıp toplanan paraları bu organizasyona aktarmak, arabaların üzerine Red Nose Day stickerı yapıştırmak, 24 saat bu organizasyon için dans rekoru kırma sözü vererek para toplamak, yüzme yarışı düzenlemek ve yaratıcılığa kalmış binlerce aktivite ile ve burundaki kırmızı toplarla eğlenerek bir araya getirilen bağışlar..  


Together We Can Make a Difference (Birlikte fark yaratabiliriz) sloganıyla yola çıkan bu önemli bağış kampanyası dünyanın dört bir yanından da destekleniyor. 


Kampanyanın uluslar arası versiyonları Kanada, Finlandiya, İzlanda, Norveç ve Almanya’da da düzenleniyor. Bu sayede toplanan para milyon poundlara ulaşıyor.


One Direction’un Comic Relief ve Red Nose Day için hazırladığı ‘One Way or Another’ şarkısının eğlenceli klibini izlemek için buraya tıklayın. 



Hülya Meral

twitter/hulyameral