BERLİN YAHUDİ MÜZESİ VE YOKLUK, YİTİLMİŞLİK, BELLEK ÜZERİNE


Almanya, Hitler, Yahudiler, Auschwitz, Shoah, Anne Frank’ın günlükleri  derken okuduğum onlarca kitap ve makale ile izlediğim onlarca film ve belgesel, akıl ve vicdan süzgecimden geçiyor ve yıllar sonra kendimi Berlin’de Yahudi Müzesi’ni ziyaret ederken buluyorum.


Bitişiğindeki barok tarzında inşa edilmiş eski mahkeme binasının restore edilerek Berlin Şehir Müzesi olarak hizmet verdiği ana girişten başlıyorsunuz müzeyi dolaşmaya. İçeriye girdiğiniz an yön duygunuzu kaybediyorsunuz.
  
 
 
Unutmamak ve Berlin’i kendi kimliğiyle birleştirmek
 
Yahudi tarihinin Alman tarihinden ayrı değerlendirilemeyeceği aşikar. Almanlar ilk öğrenim gören binlerce öğrenciye derslerde, yakarak öldürülen onbinlerce Yahudi kurbanı ve pişmanlıklarını anlata dursun,  müze, ‘unutmamak’  ve Berlin’i kendi kimliğiyle birleştirmek için oluşturulmuş gibi.

 
Polonya asıllı ABD’li mimar Daniel Libeskind tarafından inşa edilmiş bu yapı. Libeskind, dünyanın dört bir tarafından kalabalık bir mimar topluluğuyla oluşturduğu bu müzenin yanısıra Kopenhag Yahudi Müzesi ve Manchester Imparial War Museum gibi önemli eserlerin de mimarı.


11 Eylül'ün ardından New York'ta ikiz kulelerin bulunduğu Ground Zero olarak adlandırılan bölgenin yerine yapılan 'özgürlük kuleleri' de Libeskind’ın uzamsal ve düşünsel zeka ürünü..
 

Daniel Libeskind

 Libeskind Berlin Yahudi Müzesi’ni kendi ifadesiyle, ‘Tarihin izlerini Berlin’le, Berlin’i ise silinmiş olmasına rağmen izlenmemesi, inkâr edilmemesi ve unutulmaması gereken tarihi ile birleştirme çabasındadır.’ diye tanımlıyor.

 Yokluk, Yitirilmişlik, Bellek
Mimarisini ‘yokluk,’ ‘yitirilmişlik’ ve ‘bellek’ kavramları üzerinden çizgiler, çarpıtılmış açılar, kesişen geometriler ve boşluklar etrafında kurgulayan Libeskind, Yahudi Müzesi’nde ilginç bir mimari estetik sunuyor ziyaretçilerine. Labirentler, aykırı çizgiler, zikzaklar, boşluklar, ışık ve mimarinin çizgisel düzlemde oluşturduğu çoğu simgesel göndermeler var. 1005 pencerenin yaydığı ışıkla bütünleşerek kurgulanan boşluklar, isimlere, tarihlere ve yerlere işaret ediyor.

 
Pasajları gezdikten sonra Sonsuzluk Merdiveni adı verilen merdivenle Sürgün ve Göç Bahçesi’ne ve ardından,


soykırımda hayatını kaybedenlere ait eşyaların, mektupların ve fotoğrafların sergilendiği koridoru takip edip metal yüz şeklindeki figürlerin boşlukla bütünleştiği Soykırım (Holocaust) Kulesi’ne geliyorsunuz.

Holocaust..Kelime anlamı ateşte yakılan kurban..Burası Berlin’in eski tarihini bir şekilde sonlandıran mekan.
 

Merdiven çaresizlik duygusunu kuvvetle hissettiriyor

Çıplak betondan inşa edilmiş 27 metrelik kuleye sahip bölümde yazın da kışın da ısıtma ve soğutma yapılmıyor. İçeriye girdiğiniz an ürperiyor, soluğunuzu bile duyabilecek sessizlikte yankılanan ayak seslerinizi dinliyorsunuz.

Toplama kamplarının temsil edildiği Soykırım Kulesi’nde yerden çok yukarıda, duvarın köşesinden tavana doğru uzayıveren metal bir merdiven var.


Merdiven özellikle oluşturulmuş yüksekliği ve yukarıya ulaşılmazlığı dolayısıyla çaresizlik duygusunu kuvvetle hissettiriyor.

 
Yapıldığı yıllarda oldukça ses getiren binanın dış cephesi, zaman içinde yeşil-gri bir renk alacak parlak çinko yüzeyi ile daha da etkileyici olacağa benzer.
 

Berlin’e yolunuz düşerse dünyaca ünlü mimar Daniel Libeskind’in bu etkileyici eserini görmeden dönmeyin.

 
Hülya Meral 

Facebook: Hülya'nın Valizi

 
 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sadece şunları demek istiyorum ben daha 13 yaşındayım hemen hemen pek araştırmacı olmayıp sağdan soldan duyduğum şeylere inanırdım aynı berlin duvarı gibi belki bilirsiniz çizgili pijamalı çocuk kitabını bu kitapta ondan bahsediyor ve çok acıklı belki bir gün okursunuz neyse bu olaydan sonra araştırmaya karar verdim ve sizden birşey istiyorum eğer bulursanız o müzenin fotoğrafları arasından çizgili bir pijama yani çizgili bir kıyafetin resmini ve hikayesini lütfen yayımlayın ne olur.........