Geçtiğimiz hafta şehrin bunaltıcı sıcağından sıkılıp kendimi nereye atsam diye düşünürken hem güzel bir kahvaltı yapıp hem de orman yürüyüşüyle serinleyebileceğim Ağva geldi aklıma. İstanbul’un yanıbaşındaki Karadeniz’e komşu kıyı kasabasına yaklaşık 110 km yaparak 1,5 saatte ulaştım.
Tem üzerinden gidecekseniz Sarıgazi- Şile yönüne sapıyorsunuz, Şile’den sonra doğuya Ağva yönüne devam edince Çayırbaşı’na gelip ikiye ayrılan yoldaki sahil yolunu tercih edip Kabakoz, Akçakese, İmrenli, Karacaköy, Bozgoca, Şuayipli, Kurfallı üzerinden varabiliyorsunuz. Çayırbaşı’ndan Teke Köyü’ne giden yolu takip ettiğinizde Teke, Gökmaslı ve İsaköy tabelalarının devamında Ağva’ya geliyorsunuz. Her iki güzergahta da mola verilip oksijenden sarhoş olunabilir.
Ağva latincede ‘su’ (aqua) veya ‘iki dere arasındaki köy’ anlamına geliyor. İzmit’in Çal Tepesi’nden doğup gelen Yeşilçay ve Göksu derelerinin buluşma noktası olan zümrüt yeşili nehre sahip kasaba gerek kahvaltı edip hamakta sallanmak gerekse mangal yapıp nehre karşı armut yastıklarda tembellik yapmak isteyenler için biçilmiş kaftan.
İlk durağım bu sezon misafirlerine merhaba diyen Wineport Lodge oluyor. 350 m2 iskeleye sahip tesiste bir yandan güneşin yavaş yavaş yükselişiyle ısınıyor bir yandan da leziz kahvaltı eşliğinde sabah çayımı yudumluyorum.
Özellikle otelin kendi odun fırınında pişen ekmeklerine ve böreklerine bayıldığımı belirtmeliyim.
Otelin bahçesindeki Şile Feneri’nin minyatürü hoş bir hava vermiş, fenere çıkıp açık seyir terasından alabildiğine zümrüte çalmış nehri doyasıya izleyebiliyorsunuz. Fenerin terasından panoramik bir fotoğraf aldıktan sonra nehir kenarındaki yastıklarda kedi gibi gerinip biraz gazete karıştırıyorum.
Güneş yavaş yavaş yükselip kendini gösterirken nehir bisikletine atlayıp sabah kahvaltısında kaçırdığım kalorileri yakmaya koyuluyorum.
Haftasonu Ağva’ya gelen ziyaretçilere düzenlenen tur teknelerinin dalgasıyla hafif sallanıyorum ama sakin ve emin hamlelerle pedal çevirmeye devam ediyorum. Sazlıklara yaklaşınca ağaçların üzerindeki birkaç kocaman mantarı elçabukluğuyla koparıyorum. Biraz ileride kırılmış ve suya düşmüş ağaç dalının üzerinde güneşlenen su kaplumbağalarına rastlıyorum.
Ağva’da nehrin iki kanadında yıllardır hizmet veren pek çok otel ve tesis bulunuyor. Dingin ve huzurlu bir ortam sunan otellerin önünden ilerlerken
haşlanmış mısır satan bir amcaya denk geliyorum. Nehir bisikletinden inmeden haşlanmış sütlü mısırı alıp parasını ödeyip otel yönüne ilerliyorum.
Wineport Lodge’un otel misafirlerine hazırladığı bir sürprizle kendimi fındık ağaçları ve yoncalıkların arasından Cuma Ovası’na doğru ilerlerken buluyorum. İsmi cuma namazından gelen Cuma Ovası’nda 1- 5 Ağustos arası fındık hasat zamanıymış.
Yaklaşık 15 dk.lık yolculuk sonrasında İzmit üzerinden ilerleyerek çınar ağaçlarının serininde Kalemköy’den geçiyoruz. Biraz ilerisindeki şarkılara konu olmuş karlı kayın ormanındaki kayın ağaçları arasından süzülerek ve elbette şarkıyı mırıldanarak Gökbiat Şelalesi’ne varıyoruz.
Ağaçlar arasından sessiz sessiz akan şelalede mola verdikten sonra dönüş yoluna geçip ilgisizlikten harap halde bulunan 5.yy.’dan bugüne kalabilmiş kaleye geliyoruz.
Ağva’ya bağlı civar köylerde Ceneviz, Venedik ve Bizans dönemine ait birçok kalıntı bulunuyor. Örneğin Kalemköy’de Romalılara ait kilise kalıntıları ve mezar taşları, Hacıllı köyünde 3.yy.sonu -4.yy. başlarında bulunan Gürlek Mağarası, Hisar Tepe’deki kale kalıntısı, Sungurlu mahallesindeki dağ değirmeni bölgenin önemli kalıntılardan.
Mihmandarımız Haşim Bey’den öğrendiğime göre Ağva’nın hayvan nüfusu ve çeşitliliği de oldukça fazla. Ormanda sincap, köpeğin yavrusu çakal, ceylan (maral) çok ancak zararlı değiller. Yazları nadir de olsa yılan görülebiliyor, kışın kış uykusundalar.
Ormanın içinde çeşit çeşit ağaçlar arasında yürürken bitki çeşitliliğinden de söz ediyor Haşim Bey.
İstanbul’un mangal kömürü ihtiyacının çoğunu sağlayan meşe ağacından tutun da kestane, gürgen, palamut ve kayına kadar pek çok ağaç olduğunu öğreniyoruz civarda. Doğa sevgisini küçük yaşlarda aşılamak için ilkokulda nerdeyse her öğrenciye öğretilmiş ‘kestane, gürgen palamut altı yaprak üstü bulut’ şarkısı eşliğinde eğlenerek kolay bir parkurla ilerlediğimiz zirveye varıp yeşile doymuş vadiyi izliyoruz. Fotoğraflarımızı çektikten sonra aracımıza binip tekrar otele dönüyoruz.
Bu kadar oksijenden sonra acıkmış midelerimiz zil çalıyor, nehir kenarında aldığımız geç öğlen yemeğinden sonra teknemiz yanaşıyor ve 20 kişilik tekne ile akşamüstü güneşi eşliğinde Göksu nehri boyunca sazlıklardan ilerliyoruz.
Sazlıkları geçtikten sonra Göksu’nun Karadeniz’e dökülen ve kumsala açılan 3 km uzunluğa sahip geniş ağzına geliyoruz. Denizin mavisi ile kumsalın beyazının buluşması görülmeye değer.
Ağva küçük bir balıkçı kasabası olduğu için her daim çeşit çeşit taze balık bulmak mümkün. Balık o kadar bol ki İstanbul’un ihtiyacının çoğu bu şirin kasabadan sağlanıyor. Yeşilçay kıyısındaki balıkçı teknelerinden denizden yeni çıkmış balık satın alabilirsiniz. Nehirde sazan, kefal, ateşböcekleri ve su kaplumbağası en sık görülen su canlılarından. Lüfer, istavrit, palamut, kalkan da sık çıkan balık çeşitlerinden.
Dört mevsim boyunca ziyaret edilebilecek, şehrin rutininden ve trafiğinden kaçmak için nefes alabileceğiniz yemyeşil şanslı kasabalardan Ağva’da yakın zamanda Yeşilçay nehrinin yakınlarına Sungurlu Barajı yapılacak. Umarım doğayı ve tarihi kalıntıları tahrip etmeden, sağlıklı bir şekilde uygulanır.
Ağva’daki otellerin ortak noktası tek gece konaklamaya pek sıcak bakmamaları. Sezonda, bayramlarda veya özel günlerde değişen Cuma- Cumartesi 2 gece 3 gün konaklamalar için paket fiyatları var.
Birkaç otelin gece için havuz başında müzik dinletisi veya tekne gezisi gibi etkinlikleri mevcut. 2 kişi - 2 gece 3 gün (Cuma- Cumartesi) konaklama ortalama 450- 550 TL arası. Haftaiçi biraz daha uygun rakamlarda konaklanılabiliyor.
AĞVA'DAN NOTLAR
• Hacıllı Köyü’nün güneydoğusundaki tepede bulunan Gürlek Mağarası ilk hristiyan hapishanelerinden. Sarkıtları ve manzarayı görmek için tırmanılabilir. Hacıllı Köyü’nde ikinci bir seçenek Değirmen Deresi’ni takip edip
kolay ama kaygan bir parkurla kayaların üzerinde ilerleyerek de tırmanabilirsiniz. Yürüyüş sonrasında köyün meydanındaki köy kahvesinde soluklanıp çınar ağacına karşı çay içilebilir.
• Kilim Koyu, Gelin Kayası, Saklı Göl mutlaka keşfedilmesi gereken yerlerden. Rivayete göre Gelin Kayası denmesinin sebebi beyaz olması ve duvaklı bir geline benzemesi.
• Malzemelerinizi yanınızda bulundurun, oltayı nereye atsanız bir balık türüne rastlıyorsunuz.
• Kaplumbağa, karaca, bülbül, çakal, yaban domuzu, saka, sincap ve yalı çapkını gibi av hayvanlarını barındıran Ağva avcılıkla uğraşanlar için ideal.
• Cuma günleri kurulan pazarından alışveriş yapabilirsiniz.
KALABİLECEĞİNİZ OTELLER
Piccolo Mondo ( 0216 721 73 79 )
Greenline ( 0216 721 84 91 )
Gizemli Nehir ( 0216 721 71 37)
AcquaVerde ( 0216 721 71 43 )
Club Grand Becassier ( 0216 721 72 86 )
Riverside Club ( 0216 721 82 93 )
MotelTahir ( 0216 721 80 12 )
Wineport Lodge (0216 725 75 25)
Yazı ve Fotoğraflar: HÜLYA MERAL
http://twitter.com/hulyameral